Emira, bekâr bir anne olarak çalışıyor; hem kendinin hem de çocuklarının ihtiyaçlarını karşılıyor. Üstelik bir dayanışma çemberinin bir parçası olmanın da özgüvenine sahip. 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde, Suriye’den Urfa’ya, tüm zorluklarına rağmen bir azim ve umut hikâyesi…

Benim adım Emira*, Suriye’de Ayn al-Arab bölgesinde eşim ve çocuklarımla birlikte yaşıyordum. Size hikâyemi anlatmak istiyorum. Kulağa inanılmaz gibi geliyor; farklı, zorlu deneyimlerle dolu bir hikâye. Öte yandan benim hikâyem, güvenli bir liman aramak için ülkelerinden kaçan binlerce Suriyeli’ninkiyle de benzer.

Memleketimde güvenli ve sakin bir hayat yaşıyorduk. Ben, senelerdir öğretmenlik yapıyordum; eşim de taksi şoförü olarak çalışıyordu. Çocuklarım okullarına gidip geliyordu; komşularımla iyi geçiniyordum. Akıp gidiyordu hayatımız.

Suriye'de savaşın başladığı ilk dönemde evimizde kalmaya devam ettik. Suriye’den ayrılmayı düşünmüyorduk. Yaşadığımız bölgede henüz çatışmalar başlamamıştı ancak ekonomik zorluklar baş göstermişti. Yine de bölgedeki diğer insanlar gibi biz de evimizden göçmeyi aklımızdan bile geçirmiyorduk. Ama savaş yayılarak devam etti ve 2013'te insanların üzerine varil bombaları atıldı. Kendimiz ve çocuklarımız için endişelenmeye, korkmaya başladık.

2014 yılına girdiğimizdeyse DAİŞ (IŞİD) ortaya çıktı. Şiddet, katliamlar, yıkım… Özelikle Irak’ta yaşananların ardından anladık ki artık can güvenliğimiz yok. İki seçenekle karşı karşıyaydık; ya Suriye'de kalıp ölümcül şiddetle yüzleşecektik ya da Suriye'yi terk edecektik. Zor bir karardı. Arkadaşlarımızla birlikte Suriye'den ayrılma kararı aldık. Evden bir miktar para ve birkaç parça ziynet eşyasını yanımıza alıp aceleyle ayrıldık. Eşya toplamaya, gerekli kişisel belgeleri bulup hazırlamaya bile vakit yoktu. Ülkemizi ardımızda bırakmayı seçtik ancak bu göç yolu da bambaşka zorluklar barındırıyordu. Hayatımızı kaçakçılık yapan insanların ellerine teslim ettik. Her şeyi göze almıştık ve ilk hedefimiz güvenli bir yere gitmekti, orası da sınır komşusu Türkiye’ydi. Sınırda üç zorlu gün geçirdikten sonra Türkiye'ye giriş yapabildik. Hatırlıyorum, hayatta kaldığımıza inanamamıştım.

Hayatta kalma güdüsü çok güçlü bir duygu. Bizi hayatı sevmeye ve ona bağlı kalmaya itti. Ancak zorluklar önümüze çıkmaya devam etti. Türkiye’deki hayatımıza zorlu bir başlangıç yaptık. Bütün düşüncemiz ve çabalarımız, bir iş ve ev bulma yönündeydi. Karşımıza çıkan zorlukların başında dil engeli geliyordu.

O sıralarda Şanlıurfa’da, Suruç'ta kalıyorduk. İş bulamadıkça ekonomik durumumuz çok kötüleşti. Kocamın arkadaşlarından biri Akçakale’ye taşınmamızı ve orada bir pamuk çiftliğinde çalışmamızı önerdi. Tereddüt etmeden kabul ettik, zaten başka seçeneğimiz yoktu. Bu deneyim bizim için çok zordu, çünkü ben ve kocam ilk kez bu tür bir iş yapıyorduk. Bir çiftçinin tarlasında altı ay kadar çalıştık. İşveren bize hak ettiğimiz ücretin çok küçük bir kısmını verince, yaşamak ve çalışmak için bir kez daha yollara düştük.

Kalacak yerimiz olmadığı için, bir ay kadar Şanlıurfa’nın merkezinde ikamet eden bir arkadaşımın evinde kaldık. Sonra kendi evimizi kiraladık. Ama kocam burada iş bulamadı. Borca ​​batmış durumdaydık. Yoksulluk ve yaşadığımız sorunlar nedeniyle kocamla ilişkimiz de bozuldu ve ayrılma kararı aldık. Çocuklarım benimle kaldı. Artık yeni bir zorluğa daha göğüs germeliydim: çocuklarımla yalnız yaşamak.

Hayatın zorluklarını aşmak için hem maddi hem de psikolojik desteğe ihtiyacım vardı. Bir arkadaşımın yönlendirmesi ile Hayata Destek Derneği’nin bir oturumuna katıldım. Seans sonunda kızımın görme zayıflığı olduğunu Hayata Destek ekibine anlattım. Kızımın gözlük alması için destek oldular. Daha sonra dernekte verilen Türkçe kursuna beni davet ettiler, katıldım ve Türkçe öğrenmeye başladım. Bu arada kaldığım evin kirasını ödeyemeyecek duruma gelmiştim, Hayata Destek bu defa da kira desteği ile darboğazı aşmamı sağladı.

Bu destekler sayesinde ben ve çocuklarım zorlukları aşabildik. Türkçe öğrendik, bu hayatımıza çok büyük katkı sundu. Toplumla, çevreyle, komşularımızla daha rahat kaynaşabildik. Ve her şeyden önemlisi, ben Türkçe öğrendiğim için iş bulabildim. Çok sevdiğim ve beni destekleyen bir Türkiyeli komşum bana bir dikiş atölyesinde çalışmamı önerdi. Şu an hala o atölyede çalışıyorum. Masraflarımı kendim karşılıyorum, çocuklarımın ve evimin ihtiyaçlarını kendi kazancımla gideriyorum. Tüm bunlar maddi ve psikolojik olarak güçlenmemi sağladı. Bu hayatta bekâr bir anne olarak kendi ayaklarımın üzerinde durmamı sağladı.

Hayalin nedir derseniz; yaşadığımız bunca şeyin ardından bir gün Suriye'ye dönmeyi hayal ediyorum. Suriye yeniden hayallerimizdeki, özlemlerimizdeki ülke olduğunda; Suriye bir özgürlük, adalet, düzen ve insan hakları ülkesi olduğunda, çocuklarım ve ben geri döneceğiz.

Emira’ya, Avrupa Birliği İnsani Yardım Kurumu tarafından finanse edilen ve uluslararası insani yardım kuruluşu Diakonie Katastrophenhilfe’nin uygulayıcı ortağı olarak Şanlıurfa’da yürüttüğümüz mültecilere yönelik koruma projemiz kapsamında destek olduk. Bu projede temel amacımız, ihtiyaç sahibi mülteci nüfusun yaşam standartlarını yükseltmek, hak ve hizmetlere erişimlerini sağlayarak topluma etkin katılımlarını desteklemek. 

Aktaran:

Najlaa Abazi
Hayata Destek Şanlıurfa Erişim Saha Çalışanı

Nada Aydınoğlu
Hayata Destek Şanlıurfa Bilgi Hattı Çalışanı

Editör:
Çiğdem Usta Güner
Hayata Destek Kurumsal İletişim Uzmanı

* Danışanımızın ismi özlük haklarını korumak amacıyla değiştirilmiştir.

Arşiv

Bültenimize Üye Olun

    crossmenuchevron-downarrow-left