Hayata Destek ile üç yıl önce çalışmaya başladığım günden bu yana yer aldığım faaliyetlerin odağında kadınlar yer alıyor. Diyarbakır Fidanlık Kampı’nda 13-16, 17-25 ve 25 yaş üstü olmak üzere üç farklı yaş grubundan kadınlara yönelik psikososyal destek çalışmaları yürüterek başladım. Ezidi kadınlar ağır bir savaş travmasıyla buraya gelmişti. Şiddetin en sert haline tanıklık etmişlerdi, kimi bu şiddete birebir maruz kalmıştı, kimi acı şekilde kayıp vermenin derin bir yasını yaşıyordu. Öte yandan gündelik hayat devam ediyordu ve kamp koşullarında bu rutini sürdürmeye çalışıyorlardı. Etkinliklerimize kayıt almak için kamp alanına yaptığımız ilk ziyaretlerde özellikle 25 yaş üstü kadınların mesafeli duruşuyla karşılaştık. Bu mesafeyi aşmak zorlu bir süreç oldu. Fakat başardık. Giderek artan sayıda kadının katılımıyla etkinliklerimizi sürdürdük. En büyük uğraşımız kadınların yaşadıkları travmayı aşmalarına destek olabilmek, tuttukları yası hafifletebilmekti. Atölyelerimizi oluştururken içerikleri kadınlarla beraber belirledik. Kültürel değerlere ve kadınların geleneksel ilgi alanlarına öncelik verdik. Bu ilk dönemde hem bir sosyolog hem de bir kadın olarak algılarımı açık tutmaya özen gösterdim. Etkinliklerimizde kadınların kendilerini gerçekleştirmelerine fırsat sağlamayı hedefledik. El işi, dikiş nakış kursları, resim atölyeleri ve özellikle de takı atölyesi eğlenerek beceri geliştirdiğimiz atölyelerden bazılarıydı. Takı atölyesinde kadınlar adeta üzerlerine düşen karanlık gölgeyi renkli boncuklarla süsledikleri el emeği üretimleriyle dağıtıyordu. Bu atölyede sevgiliye bileklik mi işlenmedi, kızına gökkuşağı kemer mi ya da komşu kadına kolye mi… Boyna, bileğe, saça takıldı takılar; hediye gitti bir başkasına. Sonra bu takılar kampın kadınlarının arasında kurulan diyaloğun bir aracı haline geldi. Çadırından kafasını uzatmayan kadınlar aramıza katıldılar.

 

pervin-1Unutamadığım bir an var ki atölyeye takılan kadınların yaş ortalamasının yükselmesinde de çok etkili olmuştur. Bir gün yaşlıca bir kadın gelip takı atölyesinde sandalye çekti kendine, döndü dedi ki; “Gelinim hamile, çadırdan çıkıp gelemiyor ama aklı kaldı takılarda. Ben de onun yerine geldim, öğrenip ona ben yapacağım.” O günün ardından yaşı ileri kadınlar da atölyeye dahil oldu. Yaş ortalaması yükseldikçe anlatılan hikayeler de arttı. Yaşamaktan keyif almaktan utanır olan Ezidi kadınların dili, bu atölyede açıldı. Birbirlerine yaşamlarını anlattılar; sevdiklerini, hayallerini, kayıplarını anlattılar. Yaşadıkları şiddet, birbirleriyle paylaştıkça aşıldı. Atölyenin kapısı kapandığında artık mülteci kampında değildik, olmak istediğimiz yerdeydik. O yer bazen memleketleri Şengal oluyordu, bazen de kaçanların bir kısmının sığındıkları Almanya.

Fidanlık kampındaki çalışmalarımız sona erdikten sonra bu defa bireysel koruma faaliyetlerimiz kapsamında kadınlarla çalışmaya başladım. Bireylere birebir destek sağlarken çok sayıda kadının maruz kaldığı şiddet olaylarını dinledim. Yine çalışma odağımı kadınlar olarak belirledim. Bugün kadınlara destek sağlamak, ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışmak benim için sadece mesleki bir yükümlülük değil, kadın olmanın getirdiği bir sorumluluk.

Kadına yönelik şiddet gözdeki morluk, koldaki alçıdan ibaret değil; kadının dilindeki sessizlik, ruhundaki huzursuzluk, vücudundaki kirli eller. Beni en çok sarsan çocuk yaşta evlendirmeler. Daha 15 yaşında bir adama eş olan, 16’sında çocuk doğuranlar… O kadınların ruhlarına, bedenlerine daha büyük bir şiddet uygulanamaz. En çok içimi burkan ise şiddetin türlü yüzüyle karşılaşan bir annenin kendi kızının tehlikede olduğunu hissettiği anda onu korumak için güçle ayağa kalkabildiğini görmek oldu.

pervin-2Şiddete maruz kalan kadınlarda suskunluk, kabullenmişlik, tepkisizlik, korku yaygın şekilde gözleniyor. Oysa bu tavır şiddetin önünün alınmasını imkansız hale getiriyor.  Birçok kadın sahip olduğu haklardan haberdar değil. Düzenlediğimiz farkındalık artırma oturumlarında haklarından haberdar olmaları kadınlara kendilerini daha güçlü hissettiriyor, şiddete karşı mücadele etme konusunda onları cesaretlendiriyor. Ancak şiddet çok boyutlu. Olamaz dediğimiz şeyler oluyor. Mesela eşi tarafından sandalyeye bağlanıp vücuduna elektrik verilen bir kadının evi terk etmesi üzerine henüz 2.5 yaşında olan çocuğuna hasret kalışını gördüm. Üstelik ikinci çocuğuna hamileydi. Eşinden gördüğü bu şiddet üzerine bir de ailesi tarafından baskı altına alınarak yeniden şiddete maruz kalmıştı. Psikolojik destek, meslek edindirme kursları, kadının yalnız olmadığını hissetmesi, kendi ayakları üzerinde durabileceğine inancı maruz kaldığı şiddetle ve bu şiddetin yarattığı hasarla başa çıkmasında etkili oldu. Ancak şiddeti uygulayanlara hiçbir şey olmadı. Şiddete maruz kalan kadınlar kadar şiddeti uygulayanlara yönelik de caydırıcı önlem, bilinçlendirici müdahalelere ihtiyaç var.

Kadınlar yan yanayken, yalnız yürümediklerini hissederken çok daha kolay kendilerini güçlendiriyorlar. Ezidi Kampı’ndaki deneyimlerim de bugün saha çalışmalarında karşılaştıklarım da bana bu mesajı veriyor. Ancak şiddetle mücadele kadar şiddetin ortaya çıkmasını engellemek de önem taşıyor. Ezidilerin deyimiyle “güneşi doğuran kadınlardır”, aydınlığımıza şiddetin gölgesinin düşmediği yarınlar için emek vermeye devam edeceğiz.

 

Pervin EVİZimg_9878

Diyarbakır Saha Çalışanı

 

Arşiv

Bültenimize Üye Olun

    crossmenuchevron-downarrow-left