“Bu küçük konteyner ve burada yaptığınız çalışmalar, çocukların gündemini değiştirdi. Eskiden çocuklar,  çadırın önünde savaşı konuşur; ölümden, kaybetmekten bahseder, kendileri için bir şey istemezlerdi. Artık istemeye cesaret ediyor, hayal kurabiliyor ve anlatabiliyorlar...”

Eslem ve ailesinin çadır yaşamı, çiftçilik yaparak geçimlerini sağladıkları Halep’teki evlerini, çatışmalar sebebiyle terk etmek zorunda kalmalarıyla başladı. 4 yıl önceydi. Eslem’in eşi Asaf, ölümün evine daha da yaklaştığını görerek Türkiye’ye sığındı. Ailesini yeni bir bilinmezliğe sürüklememek ve Türkiye’de  onlar için elinden gelen en iyi şartları oluşturabilmek için  yola tek başına çıktı. Sınırı geçtikten sonraki ilk durağı 4 yıl boyunca ayrılmayacakları Adana oldu. İşte şimdi Eslem’le içinde konuştuğumuz bu çadırın tentesi de tam o sıralar gerildi.

Eslem ve ailesi tarım işçiliği yaparak geçimlerini sağlıyor. Yaşadıkları çadır alanının en eskileri onlar. Komşu aileler ağırlıklı olarak mevsimlik çalışıyor, ilkbahar ve sonbahar arasındaki hasat mevsiminde, çoluk çocuk güneyden kuzeye uzanan bir yolculuğa atılıyorlar. Eslem kışları yuvasında geçiriyor, yani çadırında. Eklem hastalığından muzdarip, yazları çalışamıyor. Evin küçük kızı *Saghir’le (Annesi yaşıtlarına göre çıtı pıtı kalan biricik kızını böyle çağırıyor) sıcak öğle saatlerini televizyon başında, çadırdaki gündelik işlerini için serin sabah ve akşam, saatlerinde yapıyor. Yaz kış tek göz bir çadırda yaşamanın nasıl olduğunu peşi sıra kurduğu cümlelerle anlatıyor.

“Bazen çadırın içinde çok sıkıldığım zamanlar da oluyor. O zaman bir köşeye çekilip ağlıyorum. Hiçbir şey ağlamak kadar rahatlatmıyor. Kışları iş yok, çok yağmurlu geçiyor. Yazları kazandığımızı yiyoruz. Harcayacak bir şey kalmayınca, mecbur; köydeki bakkalın, manavın defterine adımızı yazdırıyoruz. Yazları iş var, fakat çok sıcak. Yaz aylarında kemirgen ve sürüngen hayvanlar gölgelenmek için çadırımızı sık sık ziyaret ediyorlar. Ne diyeyim ki(!) ‘zorlanmıyoruz’ dersem yalan olur.”

Halep’te kendi ekip biçtikleri bahçelerini bırakıp çadırlarını kurmak için buraya geldiklerinde korku hala içlerindeymiş. Ama Eslem, ‘başka bir çare yoktu diyor’ ; “Halep’teyken çatışmalar öyle bir hale geldi ki, ‘yeter ki silah seslerinin olmadığı bir yere’ gitsek bize yeter diyordum. Türkiye’ye ayak bastığımda içimdeki ferahlamayı hiç unutmayacağım galiba. ”

Çalışamadığı için üzgün, çünkü Eslem’in çalışamaması demek, 14 yaşındaki İbrahim’in okula gidememesi demek. İbrahim’in okul kaydı var ama çalışmak, kışı geçirecek parayı biriktirmek gerekiyor; “İbrahim’in okumasını çok istiyorum. Ama başka bir seçeneğimiz yok.”

Çadırdaki eşyalar ilginç, sorduğumda komşuların destekleriyle çadıra geldiğini öğreniyorum. Sonra da çadır alanındaki komşuluğu Eslem’den dinliyorum; “ Neredeyse kardeş gibi olduk, aynı işte aynı ekmek için çalışıyoruz.  Birbirimize misafir oluyoruz, paylaşıyoruz. “

* Küçük

Arşiv

Bültenimize Üye Olun

    crossmenuchevron-downarrow-left