Etnik azınlık mensuplarının ölüm sayısı şoke edici.
Pandemi eşitsizlikleri artırıyor.
AFUA HIRSCH**
Koronavirüs söz konusu olduğunda hepimizin bu mücadeleyi birlikte verdiğimiz fikriyle rahatlamak isterdim. Hepimizin eşit derecede risk altında olduğunu, bu endişeyi eşit taşıyarak el birliğiyle aynı yönde ilerlediğimize inanmak isterdim.
Bu inancın sahte doğası, öncelikle sınıfla ilgili olarak kendini belli ediyordu. Karantina uygulaması başladığında, ücretlerinin tamamını alarak evden dizüstü bilgisayarlarıyla çalışan, Paskalya tatilini iptal etmek zorunda kaldığı için üzülenler ile kıt kanaat geçinerek çocuklarını nasıl besleyeceğine dair endişelenen, evsiz kalmamaya çalışanlar arasındaki uçurum çok hızlı bir şekilde açıldı.
Hükümetin uyarıları, Hükümet’in kaç kişinin gerçekten yaşadığına dair bilgisizliğini gözler önüne serdi. Sıkış tıkış yaşadığınız veya başkalarıyla paylaştığınız bir yerde kendinizi nasıl tecrit edersiniz? Depolama alanınız az olduğunda veya hiç olmadığında market alışverişinizi nasıl haftada bire indirirsiniz? Üstüne bir de parka gitmek ya da bir dükkana daha uğramak istiyorsanız, artık sadece enfekte olma riskiyle değil; aynı zamanda yeni toplumsal güçlerinin avantajını şevkle kullanan polisle yüz yüze gelme riskiyle karşı karşıyasınız.
Yoksul bölgelerde yaşayan insanların önlenebilir nedenler yüzünden ölme olasılığı zaten dört kat daha fazlaydı ve yoksunlukla ortalama yaşam süresi arasındaki bağlantı, bazı durumlarda daha da kötüye gidiyordu. COVID-19’un sağlık açısından kırılgan insanları olumsuz etkileyen bir hastalık olduğu göz önüne alındığında, bu eşitsizliğe bir darbe daha vurma potansiyeli açıkça görülüyordu.
Ama en başından beri, ırklar hakkında da konuşmalıydık. Etnik azınlıklara mensup insanlar endişe verici düzeyde bu korkunç hastalığın kurbanı oluyorlar. İngiltere, Galler ve Kuzey İrlanda’da virüs nedeniyle ciddi derecede hasta olan 2000’den fazla kişi üzerine yapılan araştırma, hastaların % 35’inin siyahi, Asyalı veya diğer etnik azınlıklara mensup olduğunu göstermektedir. Bu oran, daha geniş nüfustaki temsilin iki katından fazladır.
Bu ayrıca, etnik azınlıkların daha orantılı şekilde etkilendiği pnömoni hastalığının gidişatından dramatik bir sapma anlamına geliyor. Kritik derecede hastalanan doktorlar, hemşireler ile diğer sağlık ve kamu sektörü çalışanları özelinde hazırlanan eşdeğer veri yok. Ancak, kişisel anlatılara göre, durum fena görünüyor. Birleşik Krallık’ta COVID-19 hastalarını tedavi ettikleri için hayatlarını kaybeden ilk dört doktorun hepsi Afrika veya Asya kökenli Müslüman erkeklerdi. İlk ölen iki doktor, Dr. Amged El-Hawrani ve Dr. Adil El Tayar’ın ikisi de Sudanlı İngilizler’di. Diğerleri, Habib Zaidi Pakistan kökenliydi, Alfa Sa’adu ise Nijerya’da doğmuştu. Bu doktorların ölümünü, hastaları sadece koruma amaçlı olarak eldiven giyerek tedavi eden siyahi hasta bakıcı Thomas Harvey ve Pakistan asıllı hemşire Areema Nasreen izledi. Bu, İngiltere Ulusal Sağlık Hizmetleri’nin her zaman büyük ölçüde etnik azınlık personeline bağımlı olduğu ve bugün bu personelin toplam iş gücünün % 40’ını oluşturduğu gerçeğini yansıtabilir. Ve bu oran, etnik azınlığın Birleşik Krallık nüfusu içindeki oranının iki katından daha fazladır.
Clap for Carers [ii] kampanyasının medyada ele alınışında, etnik azınlık mensuplarına ne kadar az yer verildiği göz önüne alındığında bu istatistiği hatırlamakta fayda var. İngiltere Ulusal Sağlık Hizmetleri personelini tamamen beyaz göstermek için ne gerekiyorsa yapmalısın – tıpkı ulusal gazetelerin sağlık çalışanlarını manşetlerine taşıdıklarında yaptıkları gibi. İçinde bulunduğumuz zamanlar, sağlık çalışanlarının muazzam kahramanlığını haklı olarak alkışladığımız, ama aynı zamanda topluma kimin hizmet ettiği ve kimin tanınmayı hak ettiğine ilişkin toplumsal anlatılar oluşturduğumuz anlardır. İngiltere Ulusal Sağlık Hizmetleri’nin sadece beyaz personeli olduğunu göstermek, ciddi olarak aldatıcıdır ve ‘whitewash’un [iii] gerçek bir örneğidir.
Bu hafta #CharitySoWhite [iv] kampanyası, virüsün Britanya’daki azınlıklar üzerindeki orantısız etkisi hakkında acil bir eylem çağrısı yayımladı. Kampanyanın konuya ilişkin raporu, sağlık tedavisine erişimin daha kısıtlı olmasının, okulların kapanmasının, daha az gelir ve emniyetsiz konutlarda yaşamın etnik azınlıkları beyazlara kıyasla daha fazla riske maruz bıraktığını ortaya koyuyor.
Tekrar tekrar gördüğümüz gibi, hükümet ırktan bağımsız bir politika yürüttüğünü iddia ettiğinde, bazı grupların ek koruma veya desteğe ihtiyaç duyduğu gerçeğini görmezden geliyor. Herkese aynı şekilde davranmak eşitsizlikleri kalıcı kılabilir. Yaşadığımız bu durumda, kemer sıkma politikasının ve ekonomik erimenin yerel toplulukları destekleyen yardım kuruluşları ve gönüllü kuruluşlar üzerindeki etkisi, hedefli bir müdahaleye ihtiyaç duymaktadır.
Bu salgın sırasında ırksal eşitsizliğin korkutucu gerçekliğini görmek için Amerika Birleşik Devletleri’ne bakın. Trajik sonuçlar ulusun her yerine ulaştı. Michigan’da siyahi nüfusun oranı % 15’ken ölenlerin % 40’ı siyahi. Chicago, % 30 Afro-Amerikan nüfusuna ve % 70 Afro- Amerikan ölüm oranına sahip. Louisiana’dan gelen resim çok benzer: % 32 siyahi nüfus ve % 70 ölüm oranı.
Irksal eşitsizliklerin bir geçmişi var ve koronavirüse verilen tepkide de çoğunlukla sömürgeci bir zihniyetin iş başında olduğunu görmek sürpriz değil. Virüs, Doğu Asya ülkelerinden geldiği için başta ciddiye alınmadığında ilk başarısızlık yaşanmıştı; Fransa’da yeni aşıların Afrikalılar üzerinde test edilmesiyle ilgili tartışmalar olmuştu (siyahilerin hayatlarının daha az değerli sayıldığı, eskiden kalma bir uygulama). COVID-19’un, sistemlerimizdeki çürümeyi ortaya çıkaran ve ifşa eden bir yönü var.
Koronavirüsün ayrımcılık yapmayan bir hastalık olduğunu söylemek iyimser bir sanrıdır. Yoksulsanız, hep gelir kaygılı bir yaşamınız olduysa, yetersiz sağlık hizmeti alıyorsanız, elverişsiz şartlarda bir konutta yaşıyorsanız ve sağlıklı gıdaya, yaşam alanına ve dinlenmeye maddi gücünüz yetmiyorsa savunmasızsınız demektir. Benzer bir şekilde, siyahi veya Asyalı bir tıp uzmanıysanız, içinde olduğunuz toplum tarafından ne kadar sevilseniz ve alanınızda ne kadar saygı görseniz de, savunmasızsınız.
Nedenini tam olarak anlamadan önce zaman geçecek, çok daha fazla veri gerekecek ve trajik bir şekilde daha fazla ölüm olacaktır.
[i] NHS (National Health Service): İngiltere'de kamu finansmanı ile verilen sağlık hizmetlerinin genel adı.
[ii] Clap for Carers (Bize Bakanlar için Alkış): COVID-19 küresel salgını sırasında sosyal medya üzerinden düzenlenen ve her hafta Perşembe akşamı saat 20:00’de, sağlık çalışanları ve salgın sürecinde kilit noktalarda çalışan diğer işçilere saygı amacıyla alkışlarla yapılan bir eylemdir.
[iii] whitewash: Beyazlar ön plana çıkarılırken, beyaz olmayan grupların hiç temsil edilmediği ya da yanlış temsil edildiğine gönderme yapan tabir. Özellikle film endüstrisinde sıklıkla kullanıldığı şekliyle 'whitewash,' beyaz olmayan herhangi bir karakterin beyaz oyuncular tarafından oynanmasıdır.
[iv] Charity So White (Çok Beyaz Yardım Kurumu) Yardım kurumlarındaki kurumsal ırkçılıkla mücadele etmek amacıyla yürütülen bir kampanyadır.
*Afua Hirsch’e ait bu yazı, Guardian gazetesinde 8 Nisan Çarşamba günü yayımlanmıştır. Türkçe çevirisi, değerli destekçimiz Elif Ayhan’ın gönüllü hizmet bağışıdır.
**Norveç doğumlu İngiliz gazeteci ve yazar Afua Hirsch, avukatlık kariyerinin ardından Guardian gazetesinde adliye muhabiri olarak çalışmıştır. Şu anda aynı gazetede köşe yazarlığı yapan Hirsch, medya, hukuk ve uluslararası kalkınma alanlarında çalışmaktadır. Yazarın, ‘Brit(ish): On Race, Identity and Belonging’ isimli bir kitabı bulunmaktadır.
Yazıyı okuduğunuz ve buraya kadar geldiğiniz için teşekkürler. Şimdi hazır buradayken hayata destek olabilirsiniz.