20 Haziran Dünya Mülteciler Günü yaklaşırken, Diyarbakır sahamızdan avukat Selvi Tunç Pilatin, Türkiye’de mülteci kadınların karşı karşıya kaldıkları sorunlara mercek tutuyor ve olası çözüm önerilerini paylaşıyor.
"Hayır işlerine inanmıyorum. Dayanışmaya inanıyorum.
Hayırseverlik çok dikey. Yukarıdan aşağı iniyor.
Dayanışma yataydır. Ötekine saygı duyar…"
Eduardo Galeano
Biliyoruz ki tarih boyunca, savaşlarda kadınlar en fazla zarar gören kesim olagelmiş, savaşan tarafların mücadelelerinde şiddetin hayli sarsıcı türlerine maruz bırakılmışlar. Ve tabi çocuklar da… Zaman ilerlese de bazı konularda insanlık ufak adımlar atmanın ötesine geçemiyor maalesef. Bugün de savaşlar ve çatışmalardan en çok yara alanlar kadınlar ve çocuklar. Sayılar da bunu gösteriyor: dünyadaki mülteci nüfus içinde kadın ve çocukların oranı hayli yüksek. Türkiye’deki geçici koruma altındaki nüfusun yüzde 70’inden fazlasını da kadınlar ve çocuklar oluşturuyor.
20 Haziran Dünya Mülteciler Günü yaklaşırken, uzun süredir saha çalışmaları sırasında tanık olduğum, Türkiye’de mülteci kadınların karşı karşıya kaldıkları sorunlara mercek tutmak ve olası çözüm önerilerini paylaşmak istiyorum. Böylece Galeano’nun işaret ettiği yerden, bir dayanışma pratiğine katkı sunabilirsem ne mutlu bana…
Mülteci Hukukunda ‘Kadın’
Mülteci kadınlarla ilgili yasal düzenlemelere baktığımızda, mülteci hukukunun Anayasası sayılan 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde kadınlara özel bir düzenleme olmadığını görürüz. Yine bu sözleşmenin hazırlayıcılarının içinde tek bir kadın bile olmayışı, sözleşmenin erkek egemen yapısının işareti kabul edilebilir. Bu sözleşmeden 44 yıl sonra, 1985 yılında yürürlüğe giren 39 No’lu Karar, kadın mültecilerin Cenevre Sözleşmesi’nde mültecileri tanımlamakta kullanılan ‘belli bir sosyal gruba mensubiyet’ kriterini, uluslararası koruma başvurularına dayanak olarak gösterebilmesine imkân sağlandı. Öte yandan, Türkiye’nin Cenevre Sözleşmesi’ni imzalarken koyduğu çekince nedeniyle ‘mülteci’ statüsü bugün sadece Avrupa’dan gelen sığınmacılara veriliyor. Bu nedenle Türkiye’ye Suriye ve Afgan uyruklu kadınlar da, ‘mültecilik’ başvurusu yapamıyor. Avrupa ve Suriye dışından gelen sığınmacı kadınlar ‘şartlı mülteci’ statüsü, Suriye’den gelen kadınlar ise ‘geçici koruma’ statüsü talep etme hakkına sahip. Geçici koruma statüsü ise, kişiye haktan çok ödevler yükleyen ve kadınlara özgü ayrıntılı düzenlemeler içermeyen bir yönetmelik.
Başka Bir Ülkede, Risklere Daha Açık
Sığınmacı kadınların sığınma öncesinde, sığınma sürecinde ve sonrasında cinsel, fiziksel istismara uğrama ihtimalleri oldukça yüksek. Cinsel şiddete maruz bırakılan, yalnız, geri gönderme merkezinde bulunan, travma yaşamış ya da LGBTİ+ kadınlar ile refakatsiz kız çocukları gibi bazı gruplar, daha fazla korunma desteğine ihtiyaç duyabiliyor. Kişinin yaşadığı ülkeyle bağlarının kopması ve yeni bir hayata başlama zorunluluğu, zaten başlı başına travmatik bir sürecin başlangıcı olabiliyor. Bu sebeplerden dolayı, ülkemizde yaşayan ve sayıları 1 milyonun üzerinde olan geçici koruma statüsündeki kadınların yaşadığı hak ihlallerine biraz daha yakından bakmak gerektiriyor.
İhlallere Aralanan Kapı: Seçeneksizlik
Geçici koruma statüsündeki kadınlar hak ve hizmetlere, özellikle de adli mekanizmalara erişmekte zorlanıyor. Bir yandan adalete erişim mekanizmalarının azlığı ya da yetersizliği; bir yandan mültecilere yönelik artan nefret söylemi, başvurucuların adım atmasını engelleyebiliyor. Türkiye vatandaşı kadınların bile bu mekanizmalara erişiminde yaşadıkları güçlükler büyüyen bir sorunken, mülteci kadınların bu mekanizmalara erişimi çok daha zor oluyor.
Sahada en çok gözlemlediğimiz ihlallerin başındaysa dil bariyeri geliyor. Kadınların çoğu Türkçe bilmiyor ya da yeterince iyi konuşamıyor. Birçok kamu kurumunda tercüman olmayışı, tercümanların erkek oluşu, yetersiz tercüme gibi hususlar da bu erişimi engelleyen unsurlardan oluyor. Öte yandan kimi zaman emniyet birimlerindeki tercümanın da mülteci topluluktan biri olması, kadınların özellikle taciz ve tecavüz gibi toplumsal cinsel şiddet vakalarını bildirmekte rahat davranmasını engelleyebiliyor.
Ayrıca, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında kadınlar için talep edilen koruma ve önleyici tedbir başvurularında görevlilerin çoğu kez şikâyet konusunda yetersiz destek sunması, şikayeti almaktan kaçınması, meseleyi can güvenliğinden öte ‘aile içi bir sorun’ olarak değerlendirme eğilimleri kadınların adalete erişimini güçleştiriyor, adalete olan inançlarını zedeliyor.
Toplumsal cinsiyete dayalı şiddete uğrayan kadınların korunması için mevcut sığınma evleri ise ihtiyacı karşılamakta yetersiz kalıyor. Bu evlerin azlığı ve kalış süresinin sınırlı olması kadınları, barınma ihtiyaçlarına cevap bulamadıkları için çoğu kez yine şiddet ortamında, şiddet faili ile yaşamak zorunda bırakıyor. Söz konusu mülteci kadınlar olduğu zaman bu durum daha çetrefilli hale gelebiliyor; zira geçici koruma ve uluslararası koruma kapsamındaki kadınlar kayıtlı oldukları illeri değiştiremedikleri için, evlerini değiştirme imkânı bulsalar bile yaşadıkları şehri değiştiremiyor; şiddet döngüsünden kolaylıkla kurtulamıyor.
Ne Yapılabilir?
Bu süreçlerde sığınmacı kadınlar için şu önlem ve düzenlemeler yapılabilir:
- Kadınların, temel hak ve hizmetlere erişirken ayrımcılığa uğramayacakları şekilde mevcut yasal düzenlemelerin yeniden gözden geçirilmesini sağlamak, koruyucu önlemleri almak.
- İyilik ve güvenlik hallerini nasıl koruyabileceklerini kadınlarla konuşmak, kendileri ile ilgili konularda karar verebilmelerini sağlamak.
- Kadınların hak ve hizmetlere erişebilmesi için dil ve tercüme desteği vermek; hizmetlere fiziksel erişimlerini kolaylaştırmak.
- Üreme sağlığı da dâhil olmak üzere tüm sağlık hizmetlerine eşit erişimi sağlamak için sağlık programlarına mülteci kadınları da dâhil etmek. Mülteci kadınların sağlık görevlisi olabilmesine imkân tanımak.
- İşkence, tecavüz, cinsel istismar gibi şiddet türlerinden hayatta kalanlar için danışmanlık ve destek mekanizmaları oluşturmak.
- Mülteci kız çocuğu ve kadınların eğitim kurumlarına eşit katılımını sağlamak.
- Kadınların ekonomik yönden kendi ayakları üzerinde durmalarına imkân tanıyacak programları arttırmak, bu programlara erişimi kolaylaştırmak; destek ve teşvik mekanizmalarını oluşturmak.
- Mülteci kadınların koruma ihtiyaçlarını tespit edip bu doğrultuda kalıcı çözümlerin hayata geçirilmesi için kamu kurumları, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarının dâhil olduğu koordinasyon ağlarında aktif bilgi paylaşımını ve iş birliğini sağlamak.
Biz Hayata Destek olarak, bu ‘yapılması gerekenler’ listesine tüm sahalarda, gerek kadınlara ve kız çocuklarına yönelik yürüttüğümüz programlarla, gerek danışanlara sunduğumuz birebir desteklerle katkı sağlıyoruz. Çünkü tüm kadınlar gibi mülteci kadınların da güçlenmesinin yolunun, hak ve hizmetlere erişimden geçtiğini biliyoruz.
Selvi Tunç Pilatin
Diyarbakır Hayata Destek Noktası / Avukat
Editör: Çiğdem Güner
Hayata Destek Kurumsal İletişim Uzmanı
Yazıyı okuduğunuz ve buraya kadar geldiğiniz için teşekkürler. Şimdi hazır buradayken hayata destek olabilirsiniz.