Çocukluk, oyunla, güvenle, öğrenmeyle geçmesi gereken bir dönemken; Türkiye’de yüz binlerce çocuk çalışmak zorunda kalıyor. Koruma Program Takım Liderimiz Remziye Yeşilyaprak, çocuk işçiliğinin görünmeyen etkilerini, çocukların kendi ifadeleriyle ortaya koyarken; sahadaki bütüncül çalışmalarımıza da ayna tutuyor.

“Üzgün, umutsuz hisseder. Hayata kapanık olur.”

Bir çocuk çalışmak zorunda kaldığında nasıl hisseder sorusuna Çocuk Komitesi üyelerimizden biri böyle cevap vermişti. Bu kısa ama güçlü cümle, çocuk işçiliğinin psikososyal etkilerini çarpıcı bir şekilde özetliyor. Bazı ruh sağlığı uzmanları bu ifadeyi içe kapanma belirtisiyle ilişkilendirebilir ancak “hayata kapanık olmak” çok daha derin, çok boyutlu bir durumu; çocuğun yalnızca duygusal olarak değil, sosyal, bilişsel ve gelişimsel olarak da nasıl geri çekilebileceğine işaret ediyor.

Çocukluk, fiziksel, duygusal, bilişsel ve sosyal gelişimin en yoğun yaşandığı dönem. Çocukların gelişimsel süreçlerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmeleri, temel fiziksel ve psikososyal ihtiyaçlarının karşılanmasıyla mümkün. Bu da ancak güvenli bir çevre, zengin zihinsel uyaranlar, uygun rol modeller, güven veren ve istikrarlı aile, çevre ve toplum koşullarının varlığıyla sağlanabilir. Yetişkinler tarafından inşa edilmiş ve çoğunlukla yetişkin kurallarına göre işleyen dünyada, çocukların sağlıklı gelişimleri için yetişkinlerin rehberliğine ve desteğine ihtiyaç duyduklarını unutmamalıyız.

MEVZUATIN SÖYLEDİKLERİ

Çocuk koruma sistemi; mikrodan makroya bakım verenler, aile üyeleri, öğretmenler, doktorlar, yasalar, mevzuatlar, uluslararası sözleşmeler ve medya gibi çok katmanlı bir yapı. Bu sistemin amacı, çocuğun gelişimini desteklemek ve olası risklere karşı koruma sağlamak. Devletler, kanunlar ve ulusal/uluslararası sözleşmeler aracılığıyla çocukların varlığını ve psikososyal gelişimini desteklemekle yükümlü. Türkiye, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nda 18 yaş altı herkesi çocuk olarak tanımlamaktadır. Ayrıca dünyada en fazla ülke tarafından imzalanmış olan Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf devletlerden biri. Hem bu kanun hem de sözleşme, çocuğun yaşına ve gelişimine uygun olmayan işlerde çalıştırılmasını açıkça yasaklıyor.

İş Kanunu’nda da çocuk işçi tanımı oldukça net. 15 yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılması yasak; yaş şartı sağlansa bile yapılan işin çocuğun bedensel, zihinsel, sosyal ve ahlaki gelişimine zarar vermemesi gerektiği vurgulanıyor. Ülkemizde çocuk işçiliğine en sık rastlanan alanlar; mevsimlik tarım, sanayi, sokakta çalıştırma, dilendirme gibi işler; bunlar da ‘çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri’ arasında. Psikososyal gelişim üzerindeki etkilerini inceleyen pek çok araştırma, çocuk işçiliğinin neden bu kadar kesin ve net bir biçimde yasaklandığını açıkça ortaya koyuyor.

ÖLÜME VARAN OLUMSUZ ETKİLER

Çocuk işçiliği, çocukların fiziksel büyümeleri ve sağlıkları üzerinde doğrudan olumsuz etkiler yaratır. Ağır işlerde çalışmak zorunda bırakılan çocuklarda yetersiz beslenme, iş kazaları ve meslek kaynaklı hastalıklar sık karşılaşılan sorunlar. Elbette çocuk işçiliğinin en vahim sonucu, yaşam hakkının ellerinden alınması. Medyaya da yansıyan vakalarda görüldüğü üzere, çocuk işçiliği kaynaklı ölümler ne yazık ki geçmiş yıllara oranla azalmıyor. Mevsimlik tarımda çalışan bir çocuk bu durumun fiziksel boyutunu şöyle anlatıyor:

“Portakal ağaçları çok büyük ve 2. Kattaki evler kadar yüksek.. Çocuklar o küçük yaşta çalışmak zorunda kalıyorlar; üstelik gücünden çok daha fazla portakal toplamalarını istiyorlar. Yorulursan da yine devam etmek zorunda kalıyorsun. Bu çok üzücü…”

OKUL SADECE ÖĞRENMEK İÇİN DEĞİL

Çocuk işçiliğinin gözle görülür diğer olumsuz sonuçları, çocukların sosyal gelişim süreçlerinde ve eğitim yaşamlarında karşımıza çıkıyor. Çalışmak zorunda bırakılan birçok çocukta akademik başarıda düşüş, derslere katılımda isteksizlik, okuldan uzaklaşma ve nihayetinde okulu bırakma ya da hiç okula başlayamama sıkça gözlemleniyor. Oysa okullar yalnızca akademik bilgi edinilen fiziki yapılar değil; aynı zamanda çocukların arkadaşlık kurduğu, farklılıklarla tanıştığı, oyun oynadığı, çatışmalarla baş etmeyi öğrendiği ve sosyalleştiği güvenli sosyal alanlardır. Araştırmalar, okulun çocukların psikososyal gelişimi üzerindeki olumlu etkilerini defalarca ortaya koyuyor.

Okuldan ayrı düşen ve erken yaşta çalışmak zorunda kalan çocuklarda ise kendini değersiz hissetme, başaramama korkusu, özgüven kaybı, utanç, damgalanma ve olumsuz kıyaslamalar gibi duygular gelişebiliyor. Bir çocuk bu durumu şöyle anlatıyor:

“Çalışmak zorunda kalan bir çocuk bence bazen utanabilir. Sonuçta yolda bir arkadaşını görür; arkadaşı okuldan dönerken o işte çalıştığını görünce hem utanacak hem de üzülmüş olacak ve kaderine karşı umutsuz biri olacak.”

Bir başka çocuk ise çalışan çocukların akranlarıyla yaşadığı eşitsizliği şu şekilde dile getiriyor:

“Hayatını normal çocuklar gibi yaşamak isterken işteler,, diğer çocuklar gibi aileleriyle gezmek tozmak ama çalışıyorlar...”

Çocuk işçiliği çocukların psikolojik gelişimlerini de olumsuz etkiliyor. Bu konuda yapılan araştırmalar, erken yaşta çalışmak zorunda bırakılan çocuklarda depresyon, anksiyete, özgüven eksikliği, sosyal izolasyon ve travmatik belirtilerin yaygın olduğunu ortaya koyuyor. Yani yazının başında da alıntıladığımız gibi “hayata kapanık” oluyorlar.

FARKLI UZMANLIKLAR, BÜTÜNCÜL ÇALIŞMALAR

Hayata Destek Derneği olarak, özellikle mevsimlik tarım gibi çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinin görüldüğü sektörlerde, çalışmak zorunda bırakılan çocuklara yönelik farklı uzmanlıklarla, bütüncül çalışmalar yürütüyoruz.

Çocuk işçiliği vakalarını tespit ediyor, koruyucu ve önleyici mekanizmalara yönlendiriyoruz. Çocukların okula gidebilmesi için yönlendirme ve savunuculuk faaliyetleri temel çalışma alanlarımız arasında yer alıyor. Hak ve hizmetlere erişimin kısıtlı, denetimin ise yetersiz olduğu mevsimlik tarım sahalarında mobil ekiplerimiz aracılığıyla çocuklarla psikososyal destek çalışmaları yapıyoruz. Psikososyal destek programlarımızla, çocukların bireysel özellikleri, farklılıkları ve çok yönlü ihtiyaçlarını dikkate alarak; olumsuz yaşam deneyimlerinden kaynaklanan sorunların çözümüne ve sosyal çevrelerine uyum sağlamalarına yardımcı olacak beceriler kazanmalarını hedefliyoruz. Psikologlarımız psikolojik danışmanlık hizmeti vererek çocuk işçiliğinin olumsuz sonuçlarına karşı güçlenmelerine,  başa çıkma mekanizmalarının gelişmesine ve iyilik hallerinin artmasına katkı sağlıyor. Sosyal hizmet uzmanları ise ailelerle grup oturumları düzenleyerek çocuk işçiliğinin olumsuz etkilerini paylaşıyor ve yasal mevzuat hakkında bilgilendirmeler yapıyorlar.

Çocuk işçiliği ile mücadele, çok dönemli ve çok sektörlü müdahaleler gerektirir. Hayata bugününde açık, mutlu ve güvende olan; geleceği için umut taşıyan çocuklar için çocuk işçiliğiyle mücadele etmek hepimizin ortak sorumluluğu.

Çünkü biliyoruz ve görüyoruz ki, bu iş hakikaten çocuk oyuncağı değil!

Yazan: Remziye Yeşilyaprak
Koruma Takım Lideri

Çocuklarla Söyleşiler: Turan Burun
Proje Sorumlusu

Editör: Gözde Kazaz
İletişim Uzmanı

Arşiv

Bültenimize Üye Olun

    crossmenuchevron-downarrow-left