Son dönemde artan mülteci karşıtlığı, savaş ve zulüm tehlikesinden kaçan bu insanların güvenliğini bu defa sığındıkları ülkelerde tehdit ediyor. Dünya, Mülteciler Günü’nü 7 milyonun üzerinde yeni mülteciyle karşılarken hatırlayalım: Temel bir insan hakkı olan sığınma hakkı, sığınılan ülkede güvenli bir yaşamı, geri gönderilmemeyi, ayrımcılığa uğramamayı, insani muamele görmeyi de kapsıyor.

COVID-19 salgınının yarattığı tahribatla mücadele eden dünya 2022’ye, etkisi on yıllarca devam edecek büyük bir savaşla başladı. Rusya’nın öngörülemez bir şekilde Ukrayna’ya karşı başlattığı bu savaş çok kısa bir sürede 7 milyonun üzerinde Ukraynalının ülkelerini terk etmek zorunda kalmalarına neden oldu. Avrupa kıtası bir anda, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana gördüğü en büyük mülteci kriziyle karşı karşıya kaldı. Polonya, Moldova, Romanya gibi ülkeler başta olmak üzere birçok ülke Ukraynalı sığınmacılara kapılarını açtı. Türkiye’ye de 100 bin civarında Ukraynalı sığındı.

Bu savaştan sadece 7 ay önce, başka bir coğrafyada yine kimsenin beklemediği bir gelişme yaşandı; Afganistan’daki yönetim iki-üç hafta gibi kısa bir sürede değişti. Taliban’ın 20 yıl sonra yeniden iktidara gelmesi, ülkedeki tüm dengeleri değiştirdi ve büyük bir göç dalgasını tetikledi. Yüzbinlerce Afgan, komşu ülkeler Pakistan, İran ve Tacikistan’a sığınmak zorunda kaldı. Bu göç dalgasından Türkiye de etkilendi, net sayı bilinmemekle birlikte binlerce Afgan, İran sınırından Türkiye’ye geldi.

Biri Asya’da, diğeri Avrupa’da yaşanan bu iki olay, mülteci meselesinin hem belli bir ülke veya kıtaya özgü olmadığını; hem de bir topluluğun nerede, ne zaman mülteci olacağının çoğu zaman öngörülemeyeceğini bir kere daha kanıtladı. Bu yönüyle süreklilik arz eden ve coğrafi sınır tanımayan mülteci konusu, dünyanın temel ve ortak meselelerinden biri olmaya devam ediyor. Sadece bir yıl içinde yaşananlar, sorunun yeni şekillerde daha da büyüyeceğini gösteriyor.

2001 yılında 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin 50. Yıldönümü vesilesiyle ilan edilen 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nün bu yılki teması, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) tarafından güvenlik hakkı olarak belirlendi:

Kim olurlarsa olsunlar, kaçmak zorunda kalan insanlara onurlu bir şekilde davranılmalıdır. Kim olduklarına veya neye inandıklarına bakılmaksızın herkes koruma talep edebilir. Güvenlik aramak bir insan hakkıdır, pazarlık edilemez.

Tüm dünyada yükselişte olan yabancı ve mülteci karşıtlığı, güvenlik hakkı konusuna her zamankinden daha fazla önem vermemizi gerektiriyor. Kendi ülkesindeki savaş veya zulüm tehdidinden kaçan insanların sığındıkları ülkede yeni bir zulüm riskiyle karşı karşıya kalmaları sorunu daha çetrefilli hale getiriyor. Bu durumda da temel bir insan hakkı olan sığınma hakkının sadece ülkeye girişle sınırlı olmadığını hatırlamak gerekiyor. Sığınma hakkı, sığınılan ülkedeki güvenliği, geri gönderilmemeyi, ayrımcılığa uğramamayı, insani muamele görmeyi de kapsıyor. Öte yandan, bu hakların korunması için de temel bazı önlemlerin alınması gerekiyor.

UNHCR verilerine göre, 2021’de zorla yerinden edilmiş kişi sayısı dünya genelinde 89 milyonu bulmuştu. Yani dünya nüfusunun yüzde 1’inden fazlası, can güvenliği nedeniyle evini terk etmek zorunda kalmıştı. 2022’nin ilk yarısı itibarıyla bu sayı 100 milyonu aşmış durumda. Bu verinin kendisi dahi sorunun büyüklüğünü ve zorluğunu gösteriyor. Ancak anlık veya geçici çözüm arayışlarının kronik sorunları daha da derinleştirdiği bilinen bir gerçek. O halde yapısal ve ortak sorunlara, küresel ölçekte yine yapısal ve ortak çözümlerin aranması dışında bir çare yok. Bu ortak çözüm arayışlarının da mültecilere karşı ve onlara rağmen olmaması; tam aksine kapsayıcı, onların da katılımı sağlanarak yapılması gerekiyor.

Hayata Destek olarak 20 Haziran’da da kimseyi arkada bırakmadan, herkes için güvenli, onurlu bir yaşam kurma yolunda ayrımcılığın değil, kapsayıcılığın dilini kullanmanın önemini tekrarlıyoruz.  

Arşiv

Bültenimize Üye Olun

    crossmenuchevron-downarrow-left