“Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş,
ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş
veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin
bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan
ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir” (1)
GİRİŞ
Modern İnsan Hakları Hukuku açısından başlangıç sayabileceğimiz metin, 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’dir. Bu bildirge, tüm insanların eşit doğduğunu ve tüm hak ve özgürlüklerden en ufak bir ayrım gözetmeden yararlanabileceklerini söyler. (1)
LGBTİ + bireyler ise tüm dünya da az ya da çok baskıya uğrayan tüm dünyada nefret suçlarının mağduru olan bir toplumsal gruptur. Bu saldırılara maruz kaldıkları ülkelerinden kaçanlar ise Mülteci olmakta ve yaşadıkları mağduriyet iki katına çıkmaktadır. Kendi ülkesinden kaçmak zorunda kalan kişiler ulaşabildikleri ev sahibi ülkelerde dışlanmayla yeniden karşı karşıya kalmaktadır.
1. Mülteci Hukukunun Kaynakları
Modern hukuk düzeninde mülteci hukukunun temelleri ikinci dünya savaşından sonra Birleşmiş Milletlerin kurulmasıyla atılmaya başlanmıştır. Bu dönemde mülteciliğin tanımını yapam 1951 Cenevre Sözleşmesi imzalanmıştır. Sözleşme mülteciliğin tanımını yapmıştır.
Bu sözleşme ve ek protokolü içeriğinde 50 ve 60’lı yılların konjonktüründe mülteci hukukunun temeli olan bu antlaşmalarda LGBTİ+ mültecilere ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır ancak Sözleşme’nin 1A(2) Maddesinde geçen “ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen her şahsa uygulanacaktır”, metninde bulunan “belli bir toplumsal gruba mensubiyeti” ifadesi sözleşmenin diğer zulüm nedenlerine kıyasla en silik içeriğe sahiptir ve sözleşme içerisinde hakkında bir açıklama yapılmamaktadır ayrıca bu ifade sözleşmeye İsveç Delegesinin önerisiyle bir son dakika önerisiyle eklenmiştir.(2)
Nitekim günümüzde çeşitli sebeplerden ötürü mağduriyetler yaşamış/yaşayan ve çeşitli hassasiyetleri (insan ticareti mağdurları, vatansızlar, gözaltında bulunanlar) bulunan toplumsal grupların yaşadıkları sıkıntıların çözümü için BMMYK’nın ‘kılavuz ilkeler’ dediği ve statü belirleme uzmanları için hazırladığı prensipler bulunmaktadır. Bunların arasında çalışmamızın konusu olacak olan kılavuz ilkeler “ULUSLARARASI KORUMA HAKKINDA KILAVUZ İLKELER NO:9 Mültecilerin Statüsüne ilişkin 1951 Sözleşmesi 1A(2) Maddesi ve/veya 1967 Protokolü Bağlamında Cinsel Yönelime ve/veya Toplumsal Cinsiyet Kimliğine dayalı olan Mülteci Statüsü Talepleri”(3) (“Kılavuz İlkeler No:9”) başlıklı kılavuz ilkeler olacaktır. Bu kılavuzda çerçevesinde ve yine Birleşmiş Milletlerin hazırladığı ve toplumsal cinsiyet konusunda BM çalışma grupları ve BM örgütlerine ışık tutmayı amaçlayan “Yogyakarta İlkeleri(4)” ışığında Sözleşme ve Protokolün toplumsal cinsiyet konusunda yaşadığı regülasyon eksikliğinin önüne geçilmeye ve Toplumsal Cinsiyet Kimliğine dayalı olarak ayrımcılığa ve zulme uğrayan sığınmacıların mülteci statüsüne kabulleri kolaylaştırılmaya çalışılmaktadır. “Yogyakarta İlkeleri” Bir grup insan hakları uzmanı tarafından 2007 yılında kabul edilmiştir ve bağlayıcı olmamasına karşın, uluslararası hukukun yerleşik ilkelerini yansıtır. Bu ilkeler, cinsel yönelim ve/veya toplumsal cinsiyet kimliği bağlamında uygulanabilir insan hakları koruma çerçevesini belirlerler.
Çalışmamıza ışık tutacak olan Kılavuz İlkeler No:9 kendisinden önce kullanılmış olan ve yaşanan toplumsal dönüşümlerle birlikte kullanılabilirliği azalmış olan 1,2 ve 6 numaralı ilkelerin ve ‘’Cinsel Yönelim ve Toplumsal Cinsiyet Kimliğiyle ilgili Mültecilik Talepleri hakkındaki Kılavuz Notunun’’ yerini almıştır.
2. LGBTİ+ Haklarına İlişkin Farkındalığın Küresel Gelişimi
Tarihsel olarak LGBTİ+ gruplar özellikle tek tanrılı dinlerin ortaya çıkışından itibaren tüm dünyada zulmün ve şiddetin hedef gruplarından biri olmuştur. Çeşitli toplumsal gruplar, dini-etnik azınlıklar, siyasi olarak baskı görenler, ırk ayrımına uğrayan gruplar ve bu baskıların kaynağı olanların ortak noktası LGBTİ+ bireylere karşı olan saldırganlıkları olmuştur.
Bu saldırganlık devlet zulmüyle birleşik halde 20. Yüzyılın ikinci yarısına kadar idam, işkence gibi cezalar yoluyla kendini göstermiştir. Toplumsal dışlama, aşağılama çabaları, kötü muamele gibi hukuki sonuçlara bağlanmamış toplumsal zulümle ise birleşerek LGBTİ+ bireyler için hayatın her noktasında hareket alanlarını kısıtlamıştır.
Dünyanın belli bölgelerinde LGBTİ+ hakları artık önemli düzeylere yükselmiş ve toplumsal baskı azalmaya başlamış olsa da başkaca yerlerde işkence, kötü muamele ve idam cezaları hukukun parçası olarak kalmaya ya da toplumsal baskı unsuru olmaya devam etmektedir ve bu durum zulümden kaçmak zorunda kalan ve devletlerinin korumasından mahrum kalan LGBTİ+ bireylerin mültecilik statüsü talebiyle başkaca ülkelerde sığınma aramalarına neden olmaktadır
3. LGBTİ+ MÜLTECİLER
Günümüzde her ne kadar LGBTİ+ bireylerin mülteci statüsüne kabulü konusunda farkındalık artmış olsa da yine de bu konuda uygulamada tutarsızlıklar(5) gözlemlenmekte ve LGBTİ+ mültecilerin mağduriyetleri devam etmektedir. Bu tutarsızlıkları gidermek adına BM, yerel STK’lar ve diğer uluslararası örgütler çeşitli çalışmalar yapmaktadır. Bu noktada daha önce de bahsettiğimiz Yogyakarta İlkeleri’nin içinden 23 numaralı ilkenin bu konuda güzel bir çerçeve çizdiğini görmekteyiz “Herkesin, cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliğiyle ilgili zulümler dâhil, zulme karşı başka ülkelere sığınma talebinde bulunma ve sığınma olanağından yararlanma hakkı vardır. Bir Devlet, bir kişiyi, cinsel yönelimi veya cinsel kimliğinden dolayı işkenceye, zulme veya diğer zalimane, insanlık dışı ya da aşağılayıcı ceza veya muamelelere tabi tutulacağına dair haklı nedenlere dayalı bir korku duyabileceği bir Devlete gönderemez, sınır dışı veya iade edemez.’’(6)
Bu ilke ışığında baktığımız Kılavuz İlkeler No:9’a baktığımızda karşımıza şu cümleler çıkmaktadır: “temel hakların gözetilmesi ile ayrımcılık yapılmaması ilkesi, 1951 Sözleşmesi’nin ve uluslararası mülteci hukukunun temel yönleri olduğundan, mülteci tanımı, cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği temelinde ayrımcılığın yasaklanmasını da içerecek şekilde, bu ilkelere gereken saygı gösterilerek yorumlanmalı ve uygulanmalıdır.” (7)
Bununla birlikte, bu ilkelerin kolayca uygulanabilirliğinin yalnızca LGBTİ+ olmak sebebiyle kendi ülkelerinden farklı kültürel iklimlere sahip ülkelerde sığınma aramakta olan mülteciler için kolay uygulanabilirliği olduğunu belirtmek gerekir. Yoğun göç dalgalarıyla birlikte savaştan kaçan mülteciler için bu ilkelerin uygulanması bir tarafa, bu mülteci gruplarıyla birlikte göç eden LGBTİ+ mülteciler genelde toplumsal cinsiyet ve cinsel kimliklerini gizli tutmak zorunda kalmaktadırlar. Zira ev sahibi ülkeye ulaşılmasından itibaren, mülteciler güvenlik sorunlara yaşamakta ve LGBTİ+ mülteciler mülteci olmadan önce zulüm gördükleri menşe ülke gruplarıyla birlikte yaşamak durumundadırlar.(8) Örnek olarak ülkemizde bulunan Suriyeli LGBTİ+ mülteciler, mülteci olmanın zorluklarının yanı sıra LGBTİ+ olmanın da zorluklarını yaşamakta, bununla birlikte diğer ülkelerden gelen LGBTİ+ mülteciler bu kimliklerinden bağımsız olarak menşe ülkelerine göre uydu illere yerleştirilebilmektedir ve bu uygulamalar yaşadıkları zorlukları sürdürmekte hatta arttırmaktadır.
3.1. LGBTİ+ MÜLTECİLERİN MSB SÜRECİ
LGBTİ+ bireyler, toplumun her kesimi gibi kimliklerini açıkça yaşama ve bu kimlikten ötürü zarar görmeme, şiddete ve ayrımcılığa maruz kalmama hakkına sahiptir. Bu hakkın korunması için de devletlerin onları koruma yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletlerin bu yükümlülükleri hem negatif hem pozitif yükümlülüklerdir. Dolayısıyla devletler tüm vatandaşlarına karşı sahip oldukları sorumlulukları bu bağlamda da taşırlar ve LGBTİ+ vatandaşların karşı hem onları toplumsal saldırılardan koruma hem de onlara haklar sağlama zorunluluğu altındadırlar. Ayrımcılık ve şiddet süreklilik arz ettiğinde kişi için zulüm haline gelmeye başlayacaktır. Bu açıdan bakıldığında bu zulmün kaynağı hem devlet hem devlet dışı faktörler olabilirler.
Devlet kaynaklı zulüm, örneğin rızaya dayalı eşcinsel davranışların suç sayılması ve ilgili kanunların uygulanması yoluyla, Devlet görevlileri ya da ya da polis ve askerler gibi Devlet kontrolü altındaki kişilerce verilen zarar neticesinde gerçekleşebilir.
Zarar tehdidinin Devlet dışı aktörlerden kaynaklandığı durumlarda zulüm, Devletin böylesi zarara karşı koruma sağlayamadığı ya da sağlamaya isteksiz olmasına dayalı olarak saptanır. Aile üyeleri, komşular ya da daha geniş toplumu da içeren Devlet dışı aktörler, gözdağı verme, rahatsız etme, aile içi şiddet ya da diğer fiziksel, psikolojik veya cinsel şiddet şekillerindeki zulüm fiillerine doğrudan ya da dolaylı olarak dâhil olabilir.(9)
Bu bilgiler ışığında BMMYK’nın toplumsal cinsiyet faktörünü kendi yapacağı statü belirleme işlemlerinden dikkate aldığını açıkça görebilmekteyiz. Öyle ki toplumsal cinsiyet kaynaklı ayrımcılığın söz konusu olduğu dosyalarda mülteci statüsü verilebilmesi için zulmün gerçekleşmiş olmasının aranmaması ve haklı nedene dayalı bir zulüm korkusunun statü verilmesi için yeterli görülmesi tavsiye edilmektedir.
LGBTİ+ bireylerin kimliklerini açıkça ifade etmeleri çoğu zaman hassas ve zorlu bir süreçtir, bu durum mülteci olarak yaşamak durumunda olanlar için daha da zorlaşmaktadır. Bundan dolayı BMMYK, LGBTİ+ temelli başvurularda hassas davranmakta ve kimi zaman yalnızca şahsi beyanatı esas almaktadır zira kimliğini açıkça yaşayamayan bir bireyin kimliği temel olacak şekilde yaşadığı zulümlerin de açıkça yaşanması ve delillendirilebilir olması kolay olmayacaktır.
LGBTİ+ Mültecilerin Karşılaştıkları Zulüm Örnekleri
Şiddet eylemleri ve şiddet kullanımı tehditleri, suiistimal, tecavüz gibi vakalar LGBTİ+ mültecilerin yaygınlıkla karşılaştıkları zulüm örneklerinden bazılarıdır. Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesinin 1 Haziran 2001 Tarih ve ICTR-96-4-A sayılı kararında “İşkence gibi, tecavüz de kişisel haysiyete ihlal teşkil eder”(10) ifadesi geçmektedir.
Bunun dışında LGBTİ+ kimliklerin dünyanın birçok ülkesinde hastalık olarak görülmesi nedeniyle, baskı ve işkenceyle tıbbi müdahale denemeleri olmaktadır. MSHS rıza dışı yapılan tıbbi müdahalelerin bir işkence veya aşağılayıcı muamele türü olduğunu açıkça tanımlamaktadır.
Bunun dışında LGBTİ+ mülteciler çoğu zaman ülkelerinde kimliklerinin öğrenilmesi halinde eşcinselliği suç sayan kanunlar nedeniyle ölüm cezası da dahil olmak üzere özgürlüklerini bağlayacak ya da vücut bütünlüklerine halel getirecek çok sayıda cezai yaptırıma maruz kalma ihtimaliyle karşı karşıyadırlar.
LGBTİ+ mülteciler ayrıldıkları ülkelerinde çoğu zaman istihdama erişimde zorluk yaşamakta ve en temel hayati ihtiyaçlarını karşılamak için bile kimliklerini gizleyerek yaşamak zorunda bırakılmaktadırlar.
Tüm bu zulüm örnekleri, kimi zaman devlet eliyle kimi zaman devlet dışı faktörlerin eliyle yaşanmakta. LGBTİ+ mülteciler ülkelerinden ayrılmadan önce ya kimliklerini gizleyerek yaşamak zorunda kalmakta ya sözde “tedavi” uygulamalarına maruz kalmakta ya da işkence ve kötü muamele görmektedirler ve gerekli korumaya erişimleri imkansıza yakın olmaktadır.
3.2. ÜLKE İÇİNDE KAÇIŞ YA DA YER DEĞİŞTİRME ALTERNATİFİ
BMMYK’nın LGBTİ+ mültecilerin statülerini incelerken değerlendirdikleri hususlardan biri MSB başvurucusunun kendi ülkesinde yaşamaya devam etmeyi deneyip denemediğidir. Bu ilke uyarınca LGBTİ+ mültecilerin örneğin ülkelerinde küçük bir şehirde yaşamaktayken yaşadıkları zulüm korkusunun aynı ülkede başka ve daha kozmopolit bir şehirde devam edip etmeyeceği incelenir. Bu noktada incelenen en önemli husus başvurucunun yaşadığı yerde sahip olduğu korumanın bu taşınacağı şehirde olup olmadığıdır zira STK’ların veya diğer aktörlerin sağlayacağı koruma devlet korumasının yerini tutacak gerçek bir koruma değildir. Bu alternatif değerlendirilirken iki kriter göz önünde tutulur: ilgililik ve akla yatkınlık. Buna göre bir kişinin bu alternatifi denemesi bekleniyorsa bu yer değiştirme ilgili ve akla yatkın olmalıdır; şöyle ki bir ülkede yaşanan toplumsal cinsiyet temelli baskının her yerde yaşanmasının beklenmesi doğaldır bundan dolayı kişinin bu alternatifi kullanması çoğu zaman beklenemez ayrıca kişinin yer değiştirmesini zulme uğradığı süreçleri sıfırdan başlatmaktan başka bir işe yaramayacaksa bu yer değiştirme alternatifinin kullanılması yine beklenebilir olmayacaktır.
Kılavuz ilkelerde yer alan bu alternatifin BMMYK tarafından çok da uygulanabilir bulunmadığı aşikardır ancak yine de LGBTİ+ mültecilerin başvuruları esnasında bu alternatifin değerlendirilmeye tabi tutulması ihtimalinin dahi acımazca olduğu düşüncesindeyim.
4. TÜRKİYE’DE DURUM
Türkiye vatandaşı olan LGBTİ+ bireylere ilişkin olarak ayrımcılığı önlemek üzere mevzuatı bulunan bir ülke değildir. Ayrımcılığı azaltacak girişimlerin de engellendiği en yüksek yargı organının kararları ışığında görülebilecektir.(12)
Türkiye 2014 tarihinden bu yana göç mevzuatına sahip ve 2011 yılından bu yana göç olgusuyla yoğun olarak tanışıklığı olan bir ülke olarak LGBTİ+ mülteciler konusunda da vatandaşlarına yaptığı muamelenin benzerini göstermekte ve özel bir çalışma yürütmemektedir. Kaos GL’nin “Tekin Olmayı Beklerken: LGBTİ Mültecilerin Ara Durağı Türkiye” (13) başlık raporunda da değindiği üzere “Türkiye sığınma sisteminde şu an için CYCKİD temelli sığınma başvurularının uluslararası hukukta kabul gördüğü şekliyle “belirli bir sosyal gruba mensubiyet” kriteri altında ya da BMMYK kılavuz ilkelerinde belirtildiği üzere başvurunun birden fazla kriteri bünyesinde barındırıp barındırmadığının tespitine, LGBTİ mültecilerin başvurularının hangi kriterler çerçevesinde değerlendirileceğine ilişkin bir açıklık bulunmamaktadır. Aynı şekilde 17 Mart 2016 tarihinde Resmî Gazete ’de yayınlanarak yürürlüğe giren YUKK’un Uygulama Yönetmeliği de başvurunun değerlendirmesine ilişkin bir açıklık getirmemiştir. Bununla birlikte statü belirleme mülakatlarını yapan göç uzmanlarının toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ve interseks durum konusundaki bilgisi, bireysel önyargıları ile hareket edip etmeyeceği ve değerlendirmenin nasıl yapılacağı halen tartışma konusudur. Üstelik YUKK 67. Maddede sayılan özel ihtiyaç sahiplerinin içerisinde LGBTİ’ler yer almamıştır ve yasada LGBTİ mültecilerin hassasiyetlerine ilişkin herhangi bir düzenleme mevcut değildir.”
Aynı şekilde Ankara 1. İdare Mahkemesi 21 Aralık 2015 tarih, 2015/418 E. ve 2015/2863 K. nolu kararında GİGM tarafından yapılan değerlendirmelerin yetersiz olduğunun altı “Davacının, mülakat formunda cinsel tercihinin İran’da yaşamaya uygun olmadığını beyan ettiği ve iade edileceği menşe ülkesi olan İran’da gerçek bir kötü muamele riskine maruz kalacağına işaret eden iddialarda bulunduğu dikkate alındığında; dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden davalı idare tarafından bu durumun doğruluğunun menşe ülkesi olan İran’a ilişkin bilgiler de göz önünde tutularak yeterince araştırılmadığı tespit edilmiştir“ denilerek çizilmektedir.(14)
Bununla birlikte Türkiye’de MSB işlemleri Geçici Koruma altında bulunan sığınmacılar hariç olmak üzere BMMYK ve GİGM tarafından ortaklaşa yürütülmekte ancak BMMYK’nın başvuruculara sığınmacı statüsü vermesinin bağlayıcılığı bulunmamaktadır ancak AİHM karar verirken başvurucu iddialarının güvenilirliğini incelemek için BMMYK’nın konu hakkında verdiği kararı dikkate alabilmektedir AİHM’in Z.N.S. v. Türkiye Kararında (15) bu yönteme başvurmuştur ve BMMYK’nın başvurucunun iddia ettiği durum hakkında vardığı sonucun AİHM için çok önemli olduğu karara geçmiştir.
SONUÇ
Mültecilik başlı başına zor ve travma içeren bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. LGBTİ+ mülteciler için travma iki katına çıkmakta ve zorluklar artmaktadır. Zira deneyimlerimden gördüğüm kadarıyla ne ev sahibi ülke toplumuyla tam olarak kaynaşabilmekte ne de ev sahibi ülkede bulunan mültecilerden oluşan menşe ülke toplumuyla bir bütünlük kurabilmektedirler. Özellikle ülkemizde LGBTİ+ mülteciler çoğunlukla üçüncü ülke yerleştirme süreçlerinin sonuçlanmasını bekleyerek burada bulunmaktadırlar. ORAM ve Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin 2009 yılında yazdıkları raporun(16) başlığı LGBTİ+ mültecilerin Türkiye’de yaşadıkları duygu durumunu son derece güzel şekilde ifade etmektedir “Emniyetsiz Sığınak”.
Maalesef kimi vakalarda LGBTİ+ mültecilerin daha rahat koşullarda yaşadıkları ülkelere gitmek dahi çözüm olamamaktadır, üçüncü ülkeye yerleşen mülteci yasal olarak birlikteliklerin tanınmadığı partnerinde ayrılmak zorunda kalmakta ve yerleştiği ülke çoğu insan için var olan cazipliğini kaybetmektedir.
LGBTİ+ hakları konusunda başta ülkemiz gibi bu konularda inkâr ve baskı politikası güden ülkeler olmak üzere tüm dünyanın hala kat etmesi gereken çok ama çok uzun bir yol bulunmaktadır. O yolun sonuna geldiğimiz güne kadar LGBTİ+ olmak mültecilik sebebi olmaya devam edecektir.
KISALTMALAR
AİHM Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
AİHS Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
AK Avrupa Konseyi
AYM Anayasa Mahkemesi
BM Birleşmiş Milletler
BMMYK Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği
GİGM Göç İdaresi Genel Müdürlüğü
LGBTİ+ Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks Bireyler
MSB Mülteci Statü Belirleme
MSHS MEDENİ VE SİYASAL HAKLAR SÖZLEŞMESİ
ORAM Organization for Refuge, Asylum and Migration
STK Sivil Toplum Kuruluşu
YUKK Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu
KARARLAR
- AHİM Kararları:
SOERING v. Birleşik Krallık (Başvuru no. 14038/88) Karar Tarihi 07 Temmuz 1989
Z.N.S. v. Türkiye (Başvuru no. 21896/08) Karar Tarihi 19 Ocak 2010
- AYM Kararları
Anayasa Mahkemesinin 29/11/2017 Tarihli ve E: 2015/68, K: 2017/166 Sayılı Kararı
Anayasa Mahkemesinin 18/5/2016 Tarihli ve E: 2015/13854 Sayılı Kararı
- Yerel Mahkeme Kararları:
Ankara 1. İdare Mahkemesi 21 Aralık 2015 tarih, 2015/418 E. ve 2015/2863 K.
- Diğer Uluslarlarası Mahkeme Kararları:
Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesinin 1 Haziran 2001 Tarih ve ICTR-96-4-A sayılı kararı
REFERANSLAR
- http://www.unicankara.org.tr/doc_pdf/h_rigths_turkce.pdf
- ÖZTÜRK, Övünç Neva (2015). Mültecilerin Hukuki Statüsünün Belirlenmesi. Seçkin Yayıncılık s. 274 vd.
- http://www.refworld.org/cgi-bin/texis/vtx/rwmain/opendocpdf.pdf?reldoc=y&docid=55fa62e64
- http://www.refworld.org/docid/48244e602.html
- https://gaiadergi.com/trans-kadin-demhat-aksoy-isvecte-aclik-grevine-basladi/
- http://www.refworld.org/docid/48244e602.html
- http://www.refworld.org/cgi-bin/texis/vtx/rwmain/opendocpdf.pdf?reldoc=y&docid=55fa62e64
- D’EPIFANIO Marta, Credibility Issues Of LGBTI Asylum-Seekers In The Refugee Status Determination (2011)
- http://www.refworld.org/cgi-bin/texis/vtx/rwmain/opendocpdf.pdf?reldoc=y&docid=55fa62e64
- http://www.refworld.org/docid/4084f42f4.html
- http://www.refworld.org/cgi-bin/texis/vtx/rwmain/opendocpdf.pdf?reldoc=y&docid=55fa62e64
- http://kararlaryeni.anayasa.gov.tr/Karar/Content/6e55c0b8-bb09-480f-9737-57c9b0199fa0?excludeGerekce=False&wordsOnly=False
- http://www.kaosgldernegi.org/yayindetay.php?id=154
- [1] Ankara 1. İdare Mahkemesi 21 Aralık 2015 tarih, 2015/418 E. ve 2015/2863 K.
- http://www.refworld.org/cases,ECHR,4b56d5cf2.html
- http://oramrefugee.org/wp-content/uploads/2017/02/Unsafe_Haven_TURKISH-2009.pdf
KAYNAKÇA
http://oramrefugee.org/wp-content/uploads/2016/04/Glossary-PDF.pdf
http://www.refworld.org/cgi-bin/texis/vtx/rwmain/opendocpdf.pdf?reldoc=y&docid=55fa62e64
http://www.unhcr.org/51a8a08a9.pdf
http://www.refworld.org/docid/48244e602.html
http://oramrefugee.org/wp-content/uploads/2017/02/Unsafe_Haven_TURKISH-2009.pdf
Öztürk, Neva Övünç (2015). Mültecinin Hukuki Statüsünün Belirlenmesi Seçkin. Ankara
Safi, Sibel (2017). Mülteci Hukuku. Legal. İstanbul.
Yazıyı okuduğunuz ve buraya kadar geldiğiniz için teşekkürler. Şimdi hazır buradayken hayata destek olabilirsiniz.