‘Biz buraya çocuklarımızın geleceğini bıraktık da geldik’

Bugün 20 Şubat Dünya Sosyal Adalet Günü. Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen bu özel gün vesilesiyle biz de sosyal adaletsizliğin türlü yüzleriyle karşı karşıya kalınan bir alana, mevsimlik tarım işçilerinin çadırlarına yüzümüzü döndük. Toplumsal yapı içinde en kırılgan ve görünmez gruplardan biri olan mevsimlik gezici tarım işçileri ve özellikle de bu ailelerin çalıştırılan ya da çalıştırılma riski altında olan çocukları, son bir yıldır küresel düzeyde hissedilen COVID-19 salgınının olumsuzlukları ve risklerine de en açık kesimde yer aldı. Bu ailelerin yaşadıkları çadır alanlarını tasvir etmek, ‘kırılgan ve görünmez’ olmayı tanımlamak için Hayata Destek’in Adana sahasında yürüttüğü çocuk koruma projesinde iki yıldır görev alan ve bu gerçekliğe şahit olan çalışanımız Nurulayn Kavak’ın tanıklığına başvuruyoruz.

Adana,  verimli toprakları ve geniş ovalarıyla, hasattan hasada çadırlarını sırtlanıp yolculuk yapan tarım işçilerinin önemli duraklarından biri. Bizim de mevsimlik tarım alanlarında yürüttüğümüz çocuk koruma projesi kapsamında ilk çalışmaya başladığımız çadır alanı Adana’daki Mürseloğlu’ydu. Proje kapsamında çadır alanında kadınlara yönelik bebek sağlığı, bebek beslenmesi ve anne sağlığı konularında seminerler düzenledik. Bu seminerler boyunca birçok kadınla bir araya geldik; bizimle yaşadıklarını, dertlerini, umutlarını paylaştılar.

Hayata Destek olarak, doğal veya insan kaynaklı afetlerden etkilenen bireylerin ve toplulukların temel ihtiyaç ve haklarını karşılamasına destek olmaya çalışıyoruz. Mültecilerin korunması ve mevsimlik tarımda çocuk işçiliğinin önlenmesi, iki önemli çalışma alanımız... Mevsimlik tarım ve afet ilk bakışta yan yana gelmesi zor kavramlar gibi görünebilir; fakat mevsimlik tarımda çalışan ailelerin yaşam koşulları bir afet durumundan maalesef daha iyi değil. Biz bunu yerinde gözlemliyoruz. Savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınmış mültecilerin tarımsal iş gücü piyasasına katılmasıyla birlikte, mültecileri ve mevsimlik tarımı ilgilendiren bu iki ana çalışma alanımız da sıklıkla kesişiyor.

 

‘BİZ ÇOCUKLARIMIZIN GELECEĞİNİ BIRAKIP GELDİK’

Suriye’deki savaştan kaçıp gelmiş, burada hayatını idame ettirmeye çalışan kadınlardan birinin, Manar’ın anlattıkları, meselenin savaştan kaçmak ya da temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaktan çok daha fazlası olduğunu gösteriyor: “Biz buraya çocuklarımızın hayallerini, geleceğini bırakıp geldik. Önceleri, kendi ülkemizdeyken, neyimiz eksik ki diye düşünürdük; şimdi ise düşündüğümüz tek şey elimizde ne kaldığı…’’

 

’NE ZAMAN PENCERELİ ÇADIRIMIZ OLACAK?’

Mevsimlik tarım elbette sadece mülteciler için değil, yerel halk için de bazen hayatı idame ettirmek için tek çıkış yolu oluyor. Geçim derdiyle mevsimlik tarımın göç yollarını yurt edinen, yıllardır çadır dışında yaşamamış, bir çatının altına girmemiş insanlar, mevsimlik tarım sahalarında buluşuyor. Görüşmelerimizde bir tarım işçisi şimdiye kadar hiç dört duvarı olan bir evinin olmadığını söylemişti. Onlardan biri de Emine. Şöyle anlatıyor: “Çadırda yaşamaya başladığımız günden bu yana çocuklarımız pencere görmedi. Etrafı izleyebilecekleri bir pencere olmayınca dışarıyı eksik görüyorlar sanki. Çocuğum sorup duruyor ‘Ne zaman pencereli çadırımız olacak anne?’ diye. Çocuğum artık ev bile demiyor yani; bir ev hayali kuramıyor.”

 

‘ÇOCUĞUMUZUN ELİNİ TUTMAYA ÇEKİNİYORUZ’

İnsani yardım çalışanı olarak Mürseloğlu çadır alanında kaldığım sürede, anlatılanların bir kısmını ben de gördüm, deneyimledim. Özellikle merkezden uzakta bir tarım sahasında çalışmak demek, birçok şeyden uzak kalmak demek. Çocuklar için bunların başında eğitim geliyor. Mevsimlik tarım işçisi aileler her gün, yeniden yola çıkabilecekleri düşüncesiyle yeni güne uyanıyorlar. Bu aileler bir alanda sabit kalamadıkları için çocukların eğitim hayatlarına katılmaları da mümkün olmuyor. Aslında aralarında çocuklarının eğitim almalarını isteyenler var, ancak yaşam şartları eğitimi ön planda tutmaya elverişli değil. Emine de bunun derdini içinde hisseden kadınlardan biri:  “Ellerine kalem, defter, kitap veremediğimiz için çocuklarımızın ellerini tutmaya çekiniyoruz; o çalışan eller içimizi daha fazla acıtmasın diye… Bir anne için en ağırı budur. Tüm meselemiz çocuğumuzun bugün karnını doyurabilmek; ertesi gün ne yapacağımızı da sonraya bırakıyoruz.”

 

‘BURALARDA ÇOK AZ ŞEY İSTEMEYİ ÖĞRENDİLER’

Birçok şeyin uzağındalar dedim; aslında bu ‘birçok şey’in içinde çocukların çocuklarını yaşayabilmeleri, oyun hakları da var maalesef. Biz Mürseloğlu çadır alanındayken, seyyar satıcılar alana geliyordu; dondurma, oyuncak satıyorlardı. Çocuklar tabii heyecanla satıcının etrafını sarıyor, bunlardan almak istiyorlardı. Alabilen çocuğuna alıyordu; imkanı olmayan çocuklar ise uzaklaşıp giden arabanın arkasından sessizce, öylece bakıyordu. Ben de o sırada annelerin, babaların gözlerine bakıyordum. O gözlerde, maddi imkansızlıklar nedeniyle çocuklarına istediklerini alamamanın getirdiği hüzün vardı. Kendileriyle bu konuyu konuştuğumda, buralarda çocukların çok fazla şey görememesinin aslında bir nevi şansları olduğunu söylediler. Görmeyince isteyemiyordu çocuklar, daha iyiydi öylesi. Bir bakıyordun büyüyüvermişlerdi sonra.

Tarım işçisi kadınlardan bir diğeri olan Ayşe, şu sözleriyle içinde bulundukları durumu özetliyordu işte: “Çocuklarımıza her istediklerini veremiyoruz. Zaten buralarda çok az şey istemeyi öğrendiler. Ne kadar üzülsek de elimizden gelen tek şey onları büyütebilmek oluyor işte. Çocuk olmadan, çocukluklarını yaşayamadan büyüyorlar gözümüzün önünde.” Gerçekten, alanda da gözlemlediğimiz üzere çocuklar, yüklendikleri sorumluluklar,  yetişkinlerin onlardan beklentileri ve onlara yaklaşımları nedeniyle kendilerini yetişkinden sayıyor. Oyunlardan, hayallerden ve çocukluklarını yaşamaktan uzakta, çocuk olduklarının farkında olmayan çocuklar… Bizse oyunlarımızda, atölyelerimizde, sohbetlerimizde her bir çocuğun kulağına eğilerek ısrarla fısıldıyoruz: “Sen çok kıymetli bir çocuksun ve önünde oynanacak daha bir sürü eğlenceli oyun var; büyümek için henüz çok erken.”

 

Nurulayn Kavak
Hayata Destek Saha Çalışanı / Adana

Arşiv

Bültenimize Üye Olun

    crossmenuchevron-downarrow-left