Şengal’de köklerini bırakıp Türkiye’ye sığınan binlerce Ezidi’den biri de Ape Ömer. Ezidilerin sorunlarını yetkili mercilere aktarmayı görev bilen bu topluluk önderi, aynı zamanda bu topluluğun gayri-resmi hafızası. Ape Ömer’in kendi hikayesi, Ezidilerin farklı veçhelerle yüzyıllardır karşı karşıya kaldığı ayrımcı uygulamaların son 50 yıldaki bir özeti gibi. Ape Ömer, hem yaşadıklarını hem de sözcüsü olduğu Ezidilerin sorunlarını aktardı.
Ape Ömer (Ömer Amca), IŞİD’in (Irak Şam İslam Devleti) 2014 yılında Şengal’de yaşayan Ezidilere yönelik soykırımın niteliğindeki saldırılarından kaçarak Türkiye’ye gelmiş, sayıları 30 bini aşkın* Ezidi topluluğunun bir üyesi. Topluğunun önderlerinden biri olan Ape Ömer, hem Türkiye’ye sığınan Ezidilerin Mardin, Midyat’taki nüfus verilerini kayıt altına alıyor; hem de topluluk üyelerinin ihtiyaçlarını, destek istedikleri alanları tespit edip bu desteğin sağlanabilmesi için kurumlarla topluluk arasında aracılık yapıyor.
3 Ağustos 2014’te doruk noktasına ulaşan IŞİD katliamı, binlerce Ezidinin Şengal dağını aşarak komşu ülkelere kaçmasına neden olmuş; Türkiye’ye ulaşan Ezidiler de Diyarbakır’daki Fidanlık kampına yerleştirilmişti. 2016’da bu kamp kapatılınca mültecilerin bir kısmı civar köylere bir kısmı da Mardin, Midyat’taki Geçici Barınma Merkezi’ne yerleşti. 2018 yılında bu merkez de kapatıldı. Bugün Mardin’de yaşayan Ezidiler, Midyat merkezde kiralık evlere dağılmış bir şekilde, ama çoğunlukla birbirleriyle iletişim halinde yaşıyorlar.
Hayata Destek Mardin ekibi bölgede yaşayan Ezidi topluluğun hak ve hizmetlere ulaşabilmesi için uzun zamandır saha çalışmaları yapıyor. 2021 yılından itibaren, Ezidilerin bir kısmının Şengal’deki kamplardan çıkarak Türkiye’ye giriş yaptığı da bu yakın temas sayesinde öğrendiğimiz ve takip ettiğimiz bir konu. İşte bu yeni gelen mültecilerin geliş nedenlerini, buradaki mevcut durumunu, ihtiyaç ve sorunlarını birinci ağızdan dinlemek için biz de Ape Ömer’le buluştuk. Fakat önce Ape Ömer’in kendi hikâyesine ve Ezidilerin ‘73. Ferman’ olarak andıkları katliamın nasıl gerçekleştiğine kulak vereceğiz. Ailenin Midyat’ta yaşadığı evin havadar salonunda yer minderlerine oturuyor ve kayıt tuşuna basıyoruz.

65 yaşındaki Ape Ömer’in iki eşi ve sekiz çocuğu var. Bugün dünyanın pek çok ülkesine ‘tespih taneleri’** gibi dağılmak zorunda kalan çoğu Ezidi ailesi gibi, bu ailenin üyeleri de farklı ülkelerde yaşıyor. Bir eş Almanya’da, 3 çocuğu Irak, Zaho’daki Çem Mişko kampında, geriye kalan 5 çocuğu da Midyat’ta…
Ape Ömer, neredeyse doğduğundan beri Ezidilere yönelik sistematik devlet şiddetinin hem mağduru hem de doğrudan tanığı olmuş. 1975’te kendisi okul çağındayken, yaşadıkları Şengal’e bağlı köyde devlet tarafından Ezidilerin toplatıldığından bahsediyor. Kardeşi kaybedilmiş, abisi askere alınmış; kalabalık evin tüm yükü Ape Ömer’in omzuna yüklenmiş. 20 yaşında evlendikten sonra okumaya devam etmiş ve 1989 yılında endüstriyel teknik yüksekokulundan mezun olmuş. 1991 Körfez Savaşı’na denk gelen bu dönemi “Her Ezidi aile gibi biz de zorluklar, maddi sıkıntılar yaşadık” diye özetliyor. Hikaye türlü ayrıntılarla uzuyor, Ape Ömer yıl yıl hafızasına işleyen olayları aktarıyor. Kritik eşikse 2014 yılı.
En Karanlık Gece
Her dönemin dışlanan, saldırıya uğrayan topluluğu Ezidiler için 2014 bambaşka bir dönüm noktası. Ape Ömer’in dediği gibi, yaşam hiçbir zaman kolay değildi ama IŞİD’in Irak’a girdiği 2014 yılında, geçmişte 72 kez katliama, sürgüne maruz kalmış bu topluluk bir soykırıma maruz kaldı. Bugün bazı ülkeler tarafından Ezidi Soykırımı Günü olarak anılan 3 Ağustos 2014’ta yaklaşık 5 bin kişi öldürüldü, 400 bin kişi yerinden edildi. 2 bin 800’den fazla Ezidi kadının ve çocuğun ise hala akıbeti bilinmiyor**. İşte o 3 Ağustos gecesi, Ape Ömer’in ailesi, bazıları traktörlerle, bazıları yaya olarak Şengal Dağı’na kaçan on binlerce insanın arasındaydı. Zorlu yolculukta önce Suriye’ye, ardından Türkiye’ye geldiler. Ape Ömer, ailesini önden gönderdikten sonra Irak’ta kalıp, kaybolan aile üyelerini bulmaya çalıştı; başaramayınca Türkiye’ye giriş yaptı:
“Diyarbakır’da kampa alındık. 2017’e kadar o kampta yaşadık. O kamp kapatılınca Midyat kampına geçtik. Midyat kampına geçince baya zorluk yaşadık. Midyat kampı da 4 yıl önce kapandı. Biz de şehir içinde kiralık evlere geçtik.”
7 senedir Türkiye’de yaşayan Ape Ömer’in uluslararası koruma kaydı var; fakat özellikle yaşadıkları maddi sıkıntılar onun da gözünü yurtdışına çevirmesine neden oluyor:
“Biz mülteciyiz ve burada geçimimizi zar zor sağlıyoruz, gelirimiz yok. Kiramızı ödemekte zorluk yaşıyoruz. Verilen sosyal yardımların belirli şartlarda olması bizi zorluyor. 18 yaştan küçük çocukları olan yaklaşık 60 Ezidi bu yardımlardan yararlanmayı başardı ama biz şartlar tutmadığı için yararlanamadık.”
“Onların Gözünde Bizim Kıymetimiz Yok”
2021’nin Ağustos ayından itibaren Şengal’den Türkiye’ye gelen Ezidi sayısının arttığını, yaklaşık 150 ailenin sınırı geçtiğini belirten Ape Ömer’e göre, geçişlerin artmasının temel nedenleri mülteci kamplarında ardı ardına çıkan yangınlar ve Irak’taki çalkantılı siyasi ortam:
“Irak hükümeti gözünde Ezidi toplumunun kıymeti yok. IŞİD’i destekleyen kişilerin birinci dereceden akrabaları şu anda siyasette aktif. Hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam ediyorlar. Üstelik siyasetçilerin baskıları bir etmen. Her gelen parti kendilerini seçmemiz için bize baskı yapıyor. Ben şimdi memlekette yaşasam, bu siyasi baskılar yüzünden kendi işimi, çiftçiliği devam ettiremezdim.”
Yangınların nedeniyle ilgili sabotaj ve kamptaki elektrik sisteminin eskiliği gibi söylentiler olsa da gerçek olan şu, kamptaki mülteciler tedirgin ve kaçış yolları arıyorlar. Yangınların her mevsim yaşandığına, bir kampta 3 kez yangın çıktığına ve her seferinde 20-30 çadırın yandığına dikkat çeken Ape Ömer, Şengal bölgesinde yer alan 9 kamptan da yangın haberleri aldıklarını belirtiyor.

“Birinci Sorun Kimlik”
Ezidi topluluğunun sorunlarını yakından takip eden Ape Ömer’e göre, Türkiye’ye yeni gelen mültecilerin karşılaştıkları ilk sorun kimlik ve kimliğin olmamasıyla bağlantılı olarak sağlık hizmetlerine erişim. Öte yandan, uluslararası koruma kaydı olan kişilerin genel sağlık sigortasının bir seneyle sınırlandırılmış olması da bir başka soruna neden oluyor. Zira, yapılan bu yeni düzenlemeyle yıllardır Türkiye’de yaşayan Ezidilerin sağlık hizmetlerine erişimi konusunda ciddi riskler bulunuyor:
“İl Göç İdaresi, sağlık sigortasının aktif hale gelmesi için sağlık sorunlarını belgeleyen bir rapor istiyor. Hastalıkları belgelemek için hastaneye gittiğinde doktor hemen rapor vermiyor; rapor çıkarmak istediğinde ücret talep ediliyor. Bu ücret de bizi zorluyor.”
Ape Ömer, özellikle kimliği olmadan tedavi olmak isteyenlerin zorluk yaşadığını belirtiyor; ne zaman hasta olacaklarını bilmediklerini, bu yüzden çok zor duruma düştüklerini iletiyor.
Bu raporu yazmamıza da neden olan kayıt sorunu, belli ki Ezidileri, mülteci topluluğun içinde ötekinin de ötekisi haline getiren başlıca sorun. Temel hak ve hizmetlerden yararlanamadan başvuru sürecinin tamamlanmasını tedirginlikle bekleyen Ezidiler, bir arafta kalmış gibi. Ape Ömer gibi pek çok topluluk üyesi, 3. ülkeye geçişi umut ederken, burada hayal kuramadan, gelecek planı yapamadan yaşıyor.
Hayalsiz Gelecek
Söyleşimizin sonlarında Ape Ömer’in oğlu ve gelini de bize katılıyor. 26 yaşındaki Faruk ve 24 yaşındaki Basi beş yıldır evliler. Türkiye’deki hayatlarını sorduğumda genç çiftin ilk bahsettikleri konu geçim sıkıntısı. İkisi de bulabildikleri iş neyse orada çalıştıklarını, Midyat’taki iş imkânlarının hayli kısıtlı olduğunu söylüyor. Sekiz ay kadar bir tekstil atölyesinde yoğun mesailerle çalıştıktan sonra bir restoranda bulaşıkçılık işini bulan Basi, üç yıldır o restoranda çalışıyor. Laf gelecek planlarından, çocuklardan açılınca da hem Basi hem Faruk geçim sıkıntısının çocuk sahibi olma konusunda onları kokuttuğundan; eğitimlerini tamamlayamamış olmalarından, diplomasızken hayal kuramadıklarından bahsediyor.
Yoğun bir sohbeti böylece tamamlıyoruz. Tüm maddi imkânsızlıklarına rağmen, konuk olarak gördüğü bizlere ikramlarda bulunmaktan geri durmayan Ape Ömer’in eşi; söyleşi bittikten sonra bizi evin arkasındaki bahçelerine götürüyor. Küçücük bahçe bostana çevrilmiş, meyve ağaçları, biberler, domatesler... Belli ki aile, geçmişinden gelen çiftçilik bilgisiyle yaşadığı yeri, el verdikçe yuvası yapmaya çalışıyor. Ailenin annesi, bahçesinde büyüttüğü güllerden koparıp teker teker biz Hayata Destekli kadınlara hediye ediyor. Böylesine acılarla sınanmış bir yaşamda yeşeren böyle bir yaşam sevgisi… Kulağımızda hikâyeler, elimizde bahçenin rengârenk gülleri, yanlarından ayrılıyoruz.
Gözde Kazaz
Hayata Destek İletişim Sorumlusu
* https://www.hayatadestek.org/wp-content/uploads/2021/09/20201027-ezidilerin-hizmetlere-erisimi-raporu.pdf
** Diyarbakırlı Ermeni yazar Migırdiç Margosyan’ın, kendi hikayesinden esinlenerek yazdığı kitabına başlık olarak koyduğu ve Ermenileri tanımlamak için kullandığı ‘tespih taneleri’ ifadesini, Ezidilerin bugünkü durumu için de kullanmak mümkün.
*** https://reliefweb.int/report/iraq/germanyiraq-world-s-first-judgment-crime-genocide-against-yazidis
Yazıyı okuduğunuz ve buraya kadar geldiğiniz için teşekkürler. Şimdi hazır buradayken hayata destek olabilirsiniz.