Adil 28 yaşında mevsimlik tarım işçisi Suriyeli genç bir baba. Ailesi ile 2012’de Suriye/ Hama’dan Türkiye’ye geldi. Hama’da kendilerine ait arazide hem çiftçilik hem de hayvancılıkla geçiniyorlardı. Bu yüzden sınırı geçtiklerinde bildikleri işi sürdürebilecekleri Mersin’e adım attılar. Mersin’de  bir süre çalıştıktan sonra Adana’nın farklı bölgelerinde yine çifçilik yaparak geçimlerini sağladılar. Bir aydır,  mevsimlik tarım alanındaki çadırda Adil, eşi, 3 çocuğu ve komşu çadırlardaki diğer akrabalarıyla birlikte yaşıyorlar.

Çadır koşullarını fotoğraflarken Adil’le tanıştık; tanışır tanışmaz da içeri buyur edildik. Günün öğle vaktinde Adil’i evde yakalamak zormuş aslında; fakat bugün mide rahatsızlığından muzdarip annesinin hastane yolculuğuna refakat ettiği için çalışmıyor. Sınırı geçmelerinin üzerinden 7 sene geçmiş.  Bu 7 sene ve işten sonra akşamlarını Türkçe çalışmakla doldurmasından olacak  Adil’le –Türkçe- konuşmakta pek zorlanmıyoruz.

Adil yalnızca eşi ve çocukları yaşamıyor, yan yana kurulu 3 çadırda, toplam 14 akraba birlikteler. İçeri girdiğimizde Adil’in annesi, babası, kızları ve aile topluluğunun küçük  üyelerini görüyoruz. Geri kalan üyeler, yani Adil’in kardeşleri, onların eşleri ve 10 yaşından büyük olan çocukları öğle saatlerinde yakınlı-uzaklı tarlalarda çalıştıkları için ancak akşam altıdan sonra çadırda bulunabiliyorlar.

Tanışmamıza vesile olan  annesinin rahatsızlığı ve çetrefilli hastane yolculuğundan başlıyoruz sohbetimize. Adil, “Burada tedavi olmayı bırak, hastalandığımızda bizi götürecek bir araba bile bulamıyoruz. Bir şekilde hastaneye vardığımızdaysa karşılaştığımız ilk şey, hastane koridorlarındaki uzun bekleyiş. Derdimizi anlatabileceğimiz birini bulmakta zor.”

Bilmediğimiz yerlerden sormaya, çadıra girerken dikkatimizi çeken çeşmeyle başlıyorum. Çünkü çadır alanlarındaki en önemli sorunlarından biri suyu taşıma sorunu. Çeşmeye olan yakınlığına bakarak alandaki diğer çadırlara nazaran içimden ‘Adil’in çadırı şanslı’ diye geçiriyorum. Düşüncem durumun olumsuzluklarını öğrenince kayboluyor.

Çünkü su kaynağı aynı zamanda daha çok haşerat demek, haşeratlara karşı tek çözümse ilaçlama. “Çok fazla böcek ve sinek var, uzun süredir buraların ilaçlanmasını bekliyoruz.”

Tüm bunlar konuşulurken az evvel çadır alanının yanındaki konteynerimizda yapılan boyama aktivitesinde tanıştığımız Cuma’yı farkediyorum. Cuma boya eğlencesinden yorgun düşmüş, kendisini sineklerden koruyan ince bir tülün altında uyuyor, sesimizi biraz daha düşürüyoruz.

Konuyu çocuklara ve okul durumlarına getiriyorum. Adil çocukların okula gitmesi gerektiğininin bilincinde ama ekonomik gerçeklerin onlara başka bir seçenek bırakmadığını da anlatıyor. Söz eğitimden, açılınca Adil’in ağzından okulla ilgili atamadığı ukteler dökülüyor;  “Lisedeyken ders çalışmayı çok severdim, avukat olmak istiyordum. Sonra savaş başladı ve bütün hayaller uçtu. Şimdi akşamları işten çıkıp çadıra döndüğümde, öğrendiğim İngilizce kelimeleri hatırlamaya çalışıyorum.”

 

 

Arşiv

Bültenimize Üye Olun

    crossmenuchevron-downarrow-left