NUR TOPU GİBİ BİR MİT
Rivayete göre Atina, adını, strateji ve savaş tanrıçası Athena’dan alıyor. Zeus’un bu şahane kızına atfedilen ahlaki zeka, Yunan düşüncesinde olgunlaşıp Atina’ya ufuk açacak bir istikamet veriyor. Aşağı yukarı aynı tarihlerde, politik arayışlarında despot bir imparator dışında henüz ortak bir perspektif bulamamış olan Persler’se, özgür bir yönetim tarzının keşfedildiği Yunan topraklarına girmiş. Tarih MÖ 490, Maraton Savaşı. Ve 36 saat sonra, yerküreyi taşımakla cezalandırılan tanrı Atlas’la tesadüf sayılamayacak bir ses benzerliği taşıyan ‘atlet’in, Persler’in yenilgisini duyurmak için nihayet durduğunda yığılıp ölmesi... 2500 yıl sürecek bir geleneği başlatıyor.
MARATON SALGINI
Bugün tarihteki sürekliliğine bakınca bulaşıcı bir tantana gibi görünen maraton, askerî başarının değil de, kazanılmış bir düşüncenin, yönetim anlayışının, kentlilik bilincinin kutlamasına daha çok benziyor sanki. Dünyanın hangi kenti olursa olsun, en nefes kesen, en gurur veren güzergahların seçilmesinin bir anlamı olmalı. Özgürlükle mesafesi gözetilerek yönetilen bir kentten güç alan insanların merasimi gibi, toplu bir gönül işidir maraton. Kendi kendini yönetme pratiğine sahip ülkelerdeyse daha dokunaklı dayanışmaların sahnesine dönüşen bir festival. Buralarda maratonların, siviller tarafından emek verilen en coşkulu yardımseverlik etkinliklerine kucak açması bir istisna değil; kentlileri bunca yolu koşma zahmetine sokan yaygın bir teşvik. Ayrıca, koşmak isteyene mazeret çok.
İLK MARATONCU
Maraton mitine dönersek, atlet Pheidippides sıradan bir yurttaş değil, Yunan ordusunun gündüz koşmakla görevli askerlerinden biriymiş. Taşlı ve engebeli dağ yollarında çıplak ayakla koşan, kutsal bir iş yaptığı kabul edilen biri. Son sözleri kimilerine göre “Nike! Nike! Nenikekiam” (Zafer! Zafer! Sevinin, biz yendik!).
Bugünse yollar düzgün, ayaklar güvence altında. Ayrıca, ne yalnız ne de ordu takviyesi istemek için 200 küsur kilometre koştuktan sonra vardığı Sparta’nın dinî gerekçelerle savaşa katılamayacağını öğrenip aynı yolu geri dönen Pheidippides kadar koşulacak. En uzun parkur, zafer haberinin taşındığı Maraton-Atina kentleri arasında standart maraton mesafesi kabul edilen 40 km kadar.
Öte yandan 25 yüzyıllık bu geleneği başlatan kişinin gerçek kimliği konusunda tartışmasız kabul edilen bir kaynak yok. İddia makamları arasında Herodot dışında, trajedi yazarı Aiskhulos, tarih yazarı Cornelius Nepos, Samsatlı şair Lukianos ve biyografi yazarı Plutarkos var.
Peki, hadise nasıl oluyor? Konum bakımından avantajlı durumdaki 10 bin Atinalı asker, Attika kıyısına konumlanmış 20-30 bin kişilik Pers ordusunun ikiye ayrılıp kendilerini kuşatacağı haberini aldıktan sonra, kentlerine çekilip Spartalılar’ın gelmesini beklemek yerine, saldırıya geçiyor. Binlerce Pers askerine karşı birkaç yüz Atinalı kaybediliyor. Spartalılar ayın tamamlanmasını bekleyip adaklar sunduktan birkaç gün sonra Atina’ya vardıklarında, zaferin çoktan kazanılmış olduğu anlaşılıyor.
Kaynaklardan kimi dokuz günde 500 km koşmuş olan kişinin Eucles, kimi de Tersippus adında başka bir koşucu olduğunu iddia ediyor. Peki, maratona esin veren, adlarına zar zor ulaşabildiğimiz bu kişilerden biri değil de neden Pheidippides? Büyük olasılıkla 36 saatlik Atina-Sparta koşusunun sonunda yığılıp ölmüş olmasının taşıdığı simgesel güç nedeniyle.
HAKİKİ MARATON MESAFESİ
Modern maraton, Maraton-Atina kentleri arasındaki mesafe kadar mı? Bunun cevabı nispeten daha eğlenceli: Mesafe, 1908’de Londra’da düzenlenen modern olimpiyatların dördüncüsünde, koşucular finali Buckingham Sarayı’nın önünde tamamlayabilsin diye biraz daha uzatılmış!
İlk olimpiyatlarda Uluslararası Olimpik Komite’nin kurucusu Pierre de Courbertin tarafından Maraton Köprüsü’nden Atina Stadyumu’na kadar olan 40Km’ilk mesafe esas alınmış. Yunan bir sucu, Spiridon Louis, 2 saat 58 dakika ve 50 saniyeyle olimpiyat finalini -diğer koşuculardan 7 dakika önde-göğüsleyen ilk kişi unvanını kazanmış. Zaten maratona katılan 25 kişiden sadece 9’u yarışı tamamlayabilmiş.
1908 Londra Olimpiyatları’ndaysa maraton, Windsor Kalesi’nden White City Stadyumu arasındaki 40 km’lik mesafede düzenlenmiş. Fakat kraliyet üyelerinin finali yakından gözlemleyebilmesi için mesafeye fazladan 350 küsur metre eklenmiş. Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu’nun yeni mesafeyi standart kabul etmesi içinse, aradan tartışma dolu 13 yıl geçmesi gerekmiş. Aslında tarihte düzenlenen ilk 7 olimpiyatta 6 farklı mesafe koşulmuş
REKORLAR
Maraton’da erkekler ve kadınlar rekorları şimdilik Kenya’ya ait.
Dennis Kipruto Kimetto: 2 saat 2 dakika 57 saniye - 2014
Mary Jepkosgei Keitany: 2 saat 17 dakika 1 saniye - 2017
İstanbul Maratonu’ndaysa rekorların durumu şöyle:
Vincent Kiplagat: 2 saat 10 dakika 42 saniye - 2010 - Kenya
Aurica Buia: 2 saat 26 dakika 29 saniye - 1992 - Romanya
MARATON BAHANE...
Özgürlüğün, kentliliğin, dayanışmanın pekiştirilmesi gibi soyut kazanımlar bir yana, maratonlar tüm dünyada bağış kampanyalarının motoru durumunda. Bu kampanyalar, koşu günü gelene kadar, yardımseverlerin hangi fayda için koştuklarını sosyal medya, e-posta, Whatsapp, SMS ve birebir görüşmeler aracılığıyla çevrelerine ilan etmeleri ve çevrelerini bu uğurda bağış yapmaya davet etmeleri prensibiyle büyüyor. Bir spor olayı olan maraton, iyilik peşinde koşan sivillerin enerjisiyle beslenen kültürel bir festivale dönüşüyor.
Son 20 yılda gelenek hâline gelen tematik koşular, bu sene 39. Düzenlenen İstanbul Maratonu’nda farklı sloganlarla yankı buldu. 1995’te ‘Bosna için 25 bin Adım,’ 1997’de Avrasya Ormanı, 1998’de ‘Güneydoğu’daki Fakir Çocuklar,’ 1999’da ‘Depremzedeler İçin,’ 2005’te ‘Dünyada Barış,’ 2006’da ‘Sigarasız Bir Dünya,’ 2015’te ‘Kadına Şiddete ve Teröre Dur De,’ 2016’daysa 15 Temmuz şehitleri için’ sloganlarıyla koşuldu. Bu senenin temasıysa ‘Çocuklar İçin Koş.’
Yardımseverlik koşularının geçmişi 1969 senesine ve ABD’ye dayanıyor. Bu koşular, Türkiye’de, 2008’de Itır Erhart, Kıvanç Ergun, Renay Onur ve Tevhide Koçak’ın sosyal sorumluluk projelerine maddi kaynak ve tanıtım desteği amacıyla kurduğu Adım Adım oluşumuyla gündeme geldi. Adım Adım, 2016 sonu itibariyla 28 binden fazla gönüllü koşucu ve 212 binden fazla bağışçı aracılığıyla, bünyesinde yer alan sivil toplum kuruluşlarına 23 milyon TL’yi aşkın kaynak aktarılmasına ve 120 bin varlığın hayatlarının iyileştirilmesine vesile oldu. Toplumsal sorunlara dair yarattığı ve parayla ölçülemeyen farkındalık da cabası. Adım Adım platformu altında, Vodafone 39. İstanbul Maratonu’na 44 sivil toplum kuruluşunun takım olarak katıldığı düşünüldüğünde, derece alamasalar da en uzun koşuyu kâr amacı gütmeyen dernek destekçilerinin koştuğu söylenebilir.
Adım Adım’ın belirttiğine göre, Türkiye’de bir koşucu, ortalama 1700 TL’lik bağışa ulaşıyor ve STK’ların projelerine aktarılan bu bağışlar sadece değişimi mümkün kılmakla kalmıyor, toplumsal meseleler için bireysel bağışın gücünü de gösteriyor.
İSTANBUL MARATONU
İstanbul’da bir maraton düzenleme fikri, 1973’te Tercüman Gazetesi tarafından ortaya atılıyor. Fikir, 1979 yılının 1 Nisan günü ‘Asya-Avrupa Koşusu’ ismiyle ve tertip komitesi üyeleri Selahattin Yıldız, eski atlet ve Atletizm Federasyonu Başkanı Ali Ergenç, Ziya İğdebeli ile Osman Kazancıoğlu'nun çabalarıyla gerçekleşse de, katılım ilk senelerde birkaç yüz kişiyle sınırlı kalıyor.
Koşunun,1983’te bir dünya maratonu kimliği kazanmasıysa, 1960, 1972 ve 1976 Olimpiyatları’nı yerinde izleyip yorumlayan, Boston ve New York maratonlarını incelemiş, Türkiye Atletizm Federasyonu kurucularından olan, gazeteci Cüneyt Koryürek sayesinde oluyor. Konusunda derin bir uzmanlığa sahip Koryürek, Türkiye’nin ilk atletizm dergisini çıkaran, ilk atletizm ihtisas kulübünü kuran ve Türk okuruna atletizmi sevdiren spor adamı olarak tanınıyor.
Dönemin Spor Bakanı Vecdi Özgül’ün birikimini değerlendirmek istediği merhum Koryürek’ten maratonun tarihine dair bir alıntı yapalım: “1982 yılında, o zamanlar Spor Bakanlığı Müsteşarı olan İsmail Hakkı Göngür, Hıncal'ı ve beni arayarak, birkaç yıldır yapılmakta olan Boğaziçi Maratonu'nu uluslararası bir yarışa çevirmemizi istemişti. Hıncal’la birlikte, New York ve Londra Maratonlarını organize eden dostlarımızla konuşmuş ve 1983’te, yarışın adını ‘Kıtalararası Avrasya Maratonu’ olarak değiştirmiştik. O zamana kadar birkaç yüz kişinin katıldığı bu yarış, basının da desteğiyle tanıtılmış ve 3 bin kadar atletizm severin koşması sağlanmıştı. O yıl, birkaç sporsever sponsorla bu işi finanse etmeye çalışmış ve sonunda, o zamanın parasıyla 2 milyon liranın da benim cebimden çıkmasıyla başarılı bir organizasyon yapmıştık.”
Böylece, Koryürek’in başını çektiği spor yazarı ve yöneticisinden bir avuç kişi, Avrasya Maratonu’nun ilk yılında muazzam bir organizasyona imza atıyor. 10 km’lik Halk Koşusu’na, Londra Maratonu’nu kazanmış İngiliz atletlerin yanı sıra, Ali Kocatepe, Nazan Şoray ve Nükhet Duru gibi sanatçıların da katılımı sağlanıyor. Tepsileriyle garsonlara, kasalarıyla manavlara rastlayabildiğiniz renkli bir koşu geleneği böylece başlamış oluyor.
Koryürek, sonradan kaleme aldığı anılarında Hıncal Uluç, Abdülkadir Yücelman ve Oktay Kurtböke’nin emeklerine değiniyor. Hıncal Uluç, Cumhuriyet’te yayımlanan köşesinde Koryürek hakkında şu notları düşüyor: “Avrupa Asya Maratonu denen o muhteşem olay, başından sonuna bir tek adamın, başından sonuna tek başına, yılmadan, yorulmadan ve korkmadan verdiği bir savaşın eseri, bir tek adamın önüne yığılan tonla engeli aşarak yarattığı mucizenin sonucudur. Ve şimdiden kişisel görüşümü ilan ediyorum, Cüneyt Koryürek, Yılın Spor Adamıdır.”
Birinci yılı bir de Cüneyt Koryürek’in o sıralarda bir küçük bir çocuk olan oğlu Mehmet Koryürek’in sözcükleriyle dinleyelim: “Yanılmıyorsam 1983 yılıydı, babam maratonun canlı yayınlanması için TRT nezdinde bir girişimde bulundu ama canlı yayının çok zahmetli ve masraflı olacağına karar verildi. Onun yerine yarış parkuru boyunca kameralarla çekilmesine, aynı zamanda da helikopterle havadan görüntü alınmasına ve sonrasında bir kurgu oluşturulmasına karar verildi. Ben 10-11 yaşındaydım. Israrlarım sonucu, çekimi yapacak helikopterde olmama izin çıktı. Sabahın köründe kalktık ve babamın sağ ve sol kolu Yusuf ağabey beni Maslak’taki 3. Kolordu’ya götürdü. Asker ve polis dışında pek kimsenin helikopterinin olmadığı zamanlardan bahsediyorum. Kapısı açık askeri helikoptere ben, kameraman ve iki de rütbeli, birlikte bindik. Tüm maratonu izlemekle kalmadık, çekim de yaptık. Kapı hep açıktı ve o yükseklikte, ses yalıtımı olmayan bir ortamda, üç saate yakın süre İstanbul’u ve maratonu gökyüzünden seyrettim. Sansürsüz. Canlı. Babamsa yarış direktörü olduğundan sahada kaldı. Yaşadığım en inanılmaz deneyimlerden biriydi.”
İşte böylece biricik kıtalararası maratonun uluslararası frekansta gerçekleşen ilkine 6 bine yakın koşucu katılıyor. O sıralarda dünyanın en büyüğü sayılan New York Maratonu’nda katılım 17 bin civarında olduğu için, Avrasya Maratonu umut verici bir başlangıç sayılıyor. Katılım 1990’larda katlanarak artıyor. 2000’li yıllara geldiğimizde Maraton, halk koşusunda 200 bine yakın sporseverin renklendirdiği uluslararası bir prestije kavuşuyor. ‘İstanbul Maratonu’ ismini aldığı 2013’te dünyanın en iyi 24., Avrupa’nın en iyi 11. maratonu seçiliyor. Bir yıl içinde 70 ülkede 2 bine yakın maraton düzenlendiği düşünülürse az buz yol değil.
VODAFONE 39. İSTANBUL MARATONU
İstanbul Maratonu, 42K, 15K, 10K ve bu sene 8K olarak koşulan Halk Koşusu parkurlarından oluşuyor. 111 ülkeden 30 bine yakın rekor sayıda sporcunun katıldığı Vodafone 39. İstanbul Maratonu’nda, 100 bin civarında katılımcı da Asya'dan Avrupa'ya yürüdü. Bu sene 86 elit atletin yarıştığı 42K maraton yarışın birincileri; erkeklerde Fransız Abraham Kiprotich, kadınlarda Kenyalı Ruth Chepngetich oldu.
DEFNE KORYÜREK: ATLETİZMİ SEVDİREN ADAMIN KIZI
Bu yıl İstanbul Maratonu’nda karşılaşabileceğiniz isimlerden biri, organizasyonun büyük babalarından merhum gazeteci Cüneyt Koryürek’in kızı, Slow Food Türkiye eski temsilcisi, Fikir Sahibi Damaklar’ın, Refika ve Dükkan markalarının kurucusu aşçı ve gıda aktivisti, Defne Koryürek. Defne Koryürek’e, kendisini bu yıl İstanbul Maratonu’nda yer almaya sevk eden düşüncelerini sorduk: “Hayata Destek Derneği’nden gelmeseydi teklif herhalde katılmazdım maratona. Spor bağlamında bakarsak, koşan biri değilim zira. Belki babamdan kaynaklı bir mesafe bu, malum her çocuk anne babasının izinden gitmeyi tercih etmiyor. Belki de yüzmeyi seçtiğimden… Ama neticede koşmadım hiç. Yine de durup düşününce, koşmak sadece bacakların gerçekleştirdiği bir aktivite değil diyeceğim; aktivizmin ta kendisi. Bir amaç uğruna, bir ideal için canını dişine takıp, bahanesiz ve sıklıkla hiçbir karşılık gözetmeden çalışmak, hem de uzun süreçler dâhilinde... Sanıyorum koşmak bu. Hele maratonsa koşulan… Bu manada lüferin, Yedikule Bostanları'nın, zeytinin peşinde mücadelemi ben hep bir maraton gibi gördüm. Haliyle bir başka aktivist gruba, bir başka uzun mesafe koşucusu ekibe yani Hayata Destek ekibine destek için koşmak ve 600 anneye “10. Ay paketi” gönderecek bütçenin oluşmasına el vermek bana pek makul ve pek iyi fikir geldi. İyi bir niyet, iyi bir fikir. ‘İyi’den başka buluşacak neyimiz var zaten? Bugün, yarını hayal dahi edemediğimiz ve endişelerin yükseldiği bugün, “iyi”'yi nasıl büyüteceğimiz, “iyi”yi nasıl hâkim kılacağımız en önemli meselemiz olmalı. Benimki de adım adım böyle bir koşu olacak. Dilerim destek verenlerimde çok olsun. El ele “iyi”yi çoğaltalım.”
Hayata Destek - #KoşalımDaBüyüsün
Afetlerden etkilenmiş toplulukların temel hak ve ihtiyaçlarına erişimlerini sağlamak amacı ile kurulmuş insani yardım kuruluşu Hayata Destek, Vodafone 39. İstanbul Maratonu’na yeni doğum yapan annelere ihtiyaç duyabilecekleri “Onuncu Ay Paketleri”ni ulaştırmak için Mirgün Cabas, Janset Paçal, Defne Koryürek, Sibel Asna, Barış Kıralioğlu, Ekin Özbiçer, Saadet Işıl Aksoy ve Meriç Aral gibi isimlerin yer aldığı 111 kişilik bir takımla katıldı.
İyilik Peşinde Koş (ipk.adimadim.org) platformundan açılan #KoşalımDaBüyüsün, #DoğumaYetişirGibi kampanyasıyla 1000’den fazla bağışçıyla 140bin TL kaynak yaratarak, 560 anne ve yenidoğana içinde bez, bez değiştirme yastığı, bebek şampuanı, pişik giderici krem, zıbın, çorap, eldiven, battaniye, şapka ve bebek bakım rehberi bulunan paketleri ulaştırdılar. 4 Mart 2018’de Antalya Runatolia’da Hayata Destek Takımı’yla koşmak için [email protected] adresine yazabilirsiniz.
www.hayatadestek.org
Neden maraton?
- Festival ortamının parçası oluyorsunuz.
- Koşucuyu süper kahraman havasına sokuyor.
- Güzergâh ufuk açıcı.
- Bedeninizin üzerindeki gücünüz artıyor.
- Yolda yeni dostluklar kazandırıyor.
- Koşucular farklı amaçlar için koşuyor.
- Zaten mesele, sınırları zorlamak değil mi?
- Daha iyi bir kafa boşaltma fırsatı yok!
- Günün sonunda bir madalya var.
- İyilik peşinde koşanlar asla kaybetmez.
Yazıyı okuduğunuz ve buraya kadar geldiğiniz için teşekkürler. Şimdi hazır buradayken hayata destek olabilirsiniz.