İçinde bulunduğumuz senenin her anı maalesef türlü şiddet ve acil durumla mücadeleyi gerektirdi, gerektiriyor. Deprem, savaş gibi odaklarımız ne üzücü ki güncelliğini koruyor. Öte yandan bu çoklu kriz ortamında, küresel boyutta yaşanan bir başka sorun da derinleşiyor: kadına yönelik şiddet. Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddet (TCDŞ) odaklı eğitimlerimizde kilit bir soru var: Acil ve afet durumlarında toplumsal cinsiyete dayalı şiddet neden artar? Neden hassas gruplar dendiğinde küresel çapta zihnimizde belirenler önce kadınlar+ ve çocuklar olur? Aslında sorulması gereken, aklımıza ilk gelenin bu kesimlerin neden şiddete maruz bırakılma riski olduğu? Neden bu, deneyimlenmesi neredeyse kaçınılmaz bir risk? Bu sorulara vereceğimiz cevaplar aslında kadın+ ve çocuklara yönelik şiddetin örgütlenme alanlarını da ifşa ediyor; bu şiddete karşı durduğumuz yerlere de işaret ediyor. Biliyorum, bir miktar kapalı bir giriş oldu. Ancak bu yazının amacı şiddet türleri, şiddetin faili ya da kökenini tartışmak değil. Beni motive eden, acil durumlarda çalıştığımız her alanda, ‘hayatta kalan’ odaklı yaklaşımın önemini ve bu yaklaşıma neden ihtiyaç duyduğumuzu yeniden hatırlatmak.
Her yıl 245 milyondan fazla kadın, eşi veya birlikte yaşadığı partneri tarafından şiddete maruz bırakılıyor. 736 milyon kadın, yani neredeyse 3 kadından 1’i, hayatının bir döneminde fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz bırakılıyor. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin #BahanesiYok
Bu yıl, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında yürütülecek 16 günlük aktivizm çalışmalarının odağında, hükümetler, kurumlar ve vatandaşlara seslenen bir çağrı yer alıyor: "BİRLEŞİN! Kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddeti önlemek için birlikte yatırım yapın." Kadın yoksulluğu, toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti önleme odaklı savunuculuk çalışmaları; kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddetin önlenmesi için sürdürülebilir kalkınma stratejileri ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması bu çağrının kapsamı içinde. Ayrıca bu alanda yürütülen çalışmaların yeniden TCDŞ riski ortaya çıkarmasının önüne geçilmesi de tartışılıyor.
Kadına yönelik şiddet hala dünya çapında en yaygın insan hakları ihlali olarak geçiyor. İnsan hakları ihlalinin #BahanesiYok
Verilerin çizdiği gölgeli tabloda, bu hak ihlalini engellemek için sivil toplum paydaşları olarak bize çok iş düştüğü, düşeceği belli oluyor. Hak temelli faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşları olarak gözetmemiz gereken bazı vazgeçilmezler var:
- Bütün çalışma alanları ve projelerde cinsiyet eşitliğinin sağlanması,
- Faaliyetlerde kadın+ ve kız çocuklarının güçlenmesine katkı sağlama hedefini saklı tutma,
- Kolaylaştırıcısı olduğumuz müdahale planının şiddetin yeniden ortaya çıkması riskini eleyecek nitelikte olması,
- Şiddet riskine karşı önleyici bir stratejik politikaya sahip olma,
- Ekiplerimizin (birim fark etmeksizin) toplumsal cinsiyet eşitliğini esas alan yaklaşıma sahip olmasını sağlama,
- Şiddete sıfır tolerans sözünü verebilme.
Son olarak, insani yardım alanında özellikle koruma faaliyetleri kapsamında yürütülen bireysel TCDŞ vaka yönetiminde rehber niteliğindeki TCDŞ Cep Rehberini hatırlatmak isterim. Rehberde de yer alan tanımıyla, ‘TCDŞ’ye Maruz Bırakılan (Hayatta Kalan) Odaklı Yaklaşım’ hayatta kalanı odağa almayı, hikayesini kiminle paylaşmak istediğine ve destek alma sürecindeki her seçimine saygı duymayı gerekli kılar. Kendisine eşlik eden kolaylaştırıcıların, kişinin onayı olmayan herhangi bir durumda hayatta kalan adına plan yapmaması ve aksiyon almaması gerekir. Şiddet ya da şiddetin faili aslında önce kişinin kapasitesini hedef alır. Baş etme gücünü zayıflatır. Dolayısıyla destek almaya çalışan bir hayatta kalan için en önemli destek, -kendi hayat gerçekliğini en iyi kendisi bildiği için- fail tarafından bastırılmış olan iradesinin yeniden inşasına olanak sağlayacak, yalnız olmadığını hissedeceği güvenli bir alanın oluşturulmasıdır. Kişinin herhangi bir tercihe zorlanmadığı ve yeniden şiddet riski altına girmediği koşulda yanında durmaktır. Hikayesine eşlik ettiğimiz bütün hayatta kalanlarla eşit bir ilişki kurup, yeni iktidar alanları yaratmadan destek sunmak, çalışma pratiğimizin vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Etkili ve hak temelli bir destek mekanizmasıyla daha çok kadının hayatını daha etkin şekilde desteklemek için çabamızı sürdürme sözü ve dileğiyle
Ebru Demir
Sosyal Hizmet Uzmanı, Diyarbakır
Editör: Çiğdem Güner
İletişim Yöneticisi/İstanbul
Yazıyı okuduğunuz ve buraya kadar geldiğiniz için teşekkürler. Şimdi hazır buradayken hayata destek olabilirsiniz.