
Yaklaşık dört yıldır insani yardım alanında, farklı projelerde görev alıyorum. Bu deneyim şimdiye dek birçok farklı kültürle de tanışıklık edinmemi sağladı. İlk deneyimimi, Ezidi mültecilerin barındığı Diyarbakır’daki kampta çocuklarla psiko-sosyal destek atölyeleri düzenlerken edindim. Ardından bu deneyime anne-çocuk atölyeleri de eklendi. Kamptaki çalışmaları, yine Hayata Destek çatısı altında bu defa Mardin Kızıltepe’de görev aldığım bireysel koruma çalışmaları izledi. Bu çalışma bana alandaki durum, ihtiyaçlar ve bu ihtiyaçlara cevap vermedeki etkili yollarla ilgili önemli farkındalıklar kattı. Bireysel koruma çalışmaları sırasında öğrendiğim ve bugün dâhil olduğum çalışmaların odağında yer alan da bu farkındalıklardan biri; topluluk içinden çıkan öncü gönüllülerin önemi.
Bireysel koruma çalışmalarımızda amacımız, savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınmış Suriyeli nüfusun hak ve sorumluluklarından haberdar olmasını sağlamak, hakları dâhilinde kendilerine sunulan hizmetlere erişimlerini kolaylaştırmaktı. Bilgilendirme oturumlarında, kendi ayakları üzerinde durabilmelerine katkı yapmaya çalıştığımız mültecilerle uzun sohbetler ettik. Bu gibi toplu oturumlarda, sorulan sorular, aranan cevaplar, edilen laflar, paylaşılan anekdotlar ışığında topluluk içinde bazı simalar mutlaka kendini gösterir. İşte o kişiler, bizim gibi saha çalışanları açısından büyük önem taşır. Danışan toplulukla iletişimimizi güçlendiren odak kişiler haline gelirler ve daha fazla ihtiyaç sahibine ulaşabilmemizde en temel destekçilerimizdirler. Benim için de süreç böyle işledi. Odak kişiler arttıkça bilgilendirme ağı mahalle mahalle genişledi. Adeta bir sorumluluk paylaşımıyla birlikte çalışır hale geldik. Çünkü sivil toplum kuruluşu tam da bu aşamada, kırılgan topluluğun kendi kendine yetebilecek bilgiye ve donanıma erişimini sağlama sürecinde, yani geçiş döneminde etkin olması gereken bir aktör. Sivil toplumun iyileştirici etkisinin kalıcı bir sonuç verebilmesi için bu gerçeği hem kendi aklımda tutuyor hem de iletişim halinde olduğum odak kişilerle paylaşma gereği duyuyordum. Saha çalışmalarında gözlemlerimle ikna olduğum bir gerçek de şuydu; hedeflediğimiz kalıcı iyileşme, ancak ve ancak topluluğun kendi mensupları tarafından konu sahiplenilip kendi iletişim kanalları içinde yaygınlaştırıldığında verimli şekilde sağlanabiliyor.
Ve geldik bugüne... Hayata Destek, Almanya merkezli Diakonie Katastrophenhilfe’nin ortaklığı, Avrupa Sivil Koruma ve İnsani Yardım Genel Müdürlüğü (ECHO) desteği ile Mardin’de başlattığı koruma çalışmalarına önemli bir modül ekledi. Yeni dönemde yürüttüğümüz tüm çalışmaların bel kemiğini gönüllüler ekibi oluşturuyor. Ben de bu defa projede, gönüllülere birebir temas içinde, erişim sorumlusu olarak görev alıyorum.
Mardin’de 15 mülteci ve 10 ev sahibi topluluk mensubu gönüllüden oluşan saha ekibiyle mülteci nüfusa yönelik bilgilendirme çalışmaları yürütmeye başladık. Çalışmaya başladığımızda içimden şöyle geçirdim; artık doğru şekilde empati yapıyor muyum kaygısıyla kendimi strese sokmama gerek kalmadı. Bu iç sesi, bir insani yardım çalışanının ironik rahatlama cümlesi olarak hafızama kaydettim. Bu rahatlamanın elbette haklı gerekçeleri var. Çünkü birlikte çalıştığım ekip, zorlandığım, dilimin tıkandığı, tepkilere anlam veremediğim anlarda içerden bir ses olarak, kendi kavramları, kendi diliyle müdahale etme kabiliyetine sahip. İlgili sahalarda ihtiyaç duyulan oturumları tespit edebilecek, planlayabilecek, doğru adrese doğru bilgisi doğrudan ulaştırabilecek bir ekip. ‘Mülteciye, mülteciyle gitmek’, yapacağımız iş şimdi bu. Çok dilli, çok kültürlü bir gönüllü ekip ile çalışma, edineceğim yeni deneyimin tarifi ise bu.
Elbette kolları sıvadığımızda yaptığımız ilk iş gönüllü ekibimizin eğitimler aracılığıyla yeterli donanıma erişmesini sağlamaya çalışmak oldu. Meşakkatli, sıkı bir hazırlık dönemi oldu diyebiliriz. Kültürel kodların dillere pelesenk olan kavramlarından bilerek, isteyerek, farkına vararak vazgeçmek zorundaydılar. İnsani yardım kriterlerine uygun ortak bir dil oluşturulmalıydı. Tanışma toplantıları ile ekip arasında sosyal kaynaşma sağlanmaya çalışıldı. 15 mülteci gönüllümüzle beraber çalışacak 10 Türkiyeli gönüllümüzün - onlara gönüllünün gönüllüsü diyorduk- ekip içinde sosyal uyumu güçlendirecek bir yan yanalıkla çalışmasını ümit ediyorduk. Birbirlerinden öğrendikleri birkaç kelime ile attıkları samimi kahkahalar, göz temasıyla anlaşır hale gelmeleri, ekibe hâsıl olan yeni bir dil öğrenmenin heyecanı ümitlerimizde yanılmadığımızı gösterdi. Eğitimlerde grup çalışmaları drama tekniği ile yapılıyordu. Gönüllü ekip sahada karşılaşacakları olası sorunları aktarmanın, sorunlara çözüm olabilme sorumluluğunun ağırlığını, kapasitelerini geliştirmenin heyecanı ile ısınma oyunlarında çocuksu yanlarını açığa çıkararak, en önemlisi doğru bir iletişimle hafifletmeyi, üretici olabilmeyi bildi.
Eğitimler bitti. Kapasiteler güçlendirildi; kavramsal olarak oturan, doğru bilinen yanlışlar, alınan sorumlulukla beraber sorgulanmaya başlandı. Bilgilendirme oturumlarında daha önceden katılımcı olarak yer alanlar, artık oturumları yürütebilecek yetkinliğe erişmiş şekilde karşımızda. Yaşadıkları sorunları, sorunlara yaklaşım tarzlarını, sorulan soruları içerden bilen bu ekiple yüzümüzü sahaya dönmeye hazırız. Fakat elbette kaygılar da az değil. Gönüllüler heyecanla karışık tedirginlikler taşıyor. Her birinden benzer kaygı cümlesini türlü türlü sohbetlerde duyuyorum: “Ya yapamazsam, ya cevap olamazsam.” Sanıyorum tam bu noktada da benim sorumluluğum artıyor. Gönüllüleri sürecin tamamına dâhil etmeye çalışıyorum. Kendi deneyimlerimden örnek veriyorum, zaman içinde tüm bu kaygıların geçeceğini anlatıyorum, yanlarında olduğumu tekrarlıyorum. Can kulağı ile dinliyorlar. “İnanç” diyorum, “korkuyu, kaygıyı, başarısızlık endişesini bütünen bitiren tek şey.” Yüzlerde hafif gülümseme. “Birbirinize ve kendinize inanın, ekip olma ruhu budur” diyorum, “baş etme mekanizması budur.”
Sahaya çıkmak için tahtaya aylık planı çiziyoruz. Ekipleri oluşturuyoruz. Koordineli çalışacağız, birbirimizi destekleyerek, açıklarımızı kapatarak. Ekip ruhu yakalanıyor. Çalışmalara başlanıyor. İlk oturumları ben ve asistan arkadaşımız beraber yürütüyoruz, kolaylaştırıcılığı ise gönüllülerimize bırakıyoruz. Beş kişi çıkıyoruz sahaya deneyimleme adına. Heyecanlarını ses tonlarından ve yanaklarının al al olmasından anlıyorum. Mahalle çalışması yapılmış, bilgilendirme oturumu için insanlar toplanmış, 43 katılımcı var. Oysa bir oturumda en fazla 15 kişi olmalı diye konuşmuşuz evvelden. Arkadaşlar bana bakıyor, ne yapacağız der gibi mahcup bir edayla, “ama biz bu kadar kişinin geleceğini kestiremedik.” Gülümsüyorum, emekleri için teşekkür ediyorum, içlerini rahatlatıyorum. Gülümsüyorlar. Katılımcıları 3 gruba bölüyoruz. Çocuklar ile ilgilenecek sorumlumuzu belirliyoruz aramızda, bir evin içinde 3 farklı odada bilgilendirme oturumlarını düzenliyoruz. Mahalleden ayrıldığımızda sahada olağanüstü durumlarla karşılaştığımızda hazırlıklı olmak için durum değerlendirmesi yapıyoruz. Eksikliklerimizi konuşup, oturumların daha verimli geçmesi için riskleri en aza indirmenin yollarını değerlendiriyoruz. Alınan notlar paylaşılıyor hemen grupla ilk seansı bitirmenin heyecanı ile…
Yeni bir dönem, yeni ve inançlı bir ekiple başlıyor böylece. Gönüllü ekibimizle birlikte doğru adreste doğru zamanda doğrudan etkili olabilmek dileğiyle...
Selma Üner
Hayata Destek Mardin Erişim Sorumlusu
Yazıyı okuduğunuz ve buraya kadar geldiğiniz için teşekkürler. Şimdi hazır buradayken hayata destek olabilirsiniz.